21 Kasım 2011 Pazartesi

Çünkü her çocuk bunu hak ediyor...


19 Kasım Dünya Çocuk İstismarını Önleme Günü. 20 Kasım da Dünya Çocuk Hakları Günü. Bu iki günün arka arkaya kutlanması ne kadar ironik değil mi?

Ülkemizde cinsel istismara uğrayan çocukların yüzde 83’ü kız. En riskli grup ise 0-4 yaş arası. Başka araştırmalara göre ise hem kız hem de erkek çocukları eşit risk altındaymış. 2010 rakamlarına göre istismar edilen bu çocukların yüzde 60’ı okula gitmiyor.  Bu çocukların arasında suça sürüklenenlerin yüzde 36’sı 18 yaşında. Yüzde 14’ü evin tek çocuğu. Yüzde 34’ü 2 kardeş. Yüzde 14’ü ise 5 ve üzeri kardeş. Bir ailede kardeş sayısı arttıkça çocukların istismar edilme potansiyeli doğal olarak artmakta; tabiri caizse sırası gelene aynı sistem uygulanmakta. (13.11. 2011 tarihli Habertürk gazetesi)

Bunun yanı sıra aç bırakılan, dayak atılan, işkence gören, aşağılanan çocukların sayısı ise meçhul. “Kol kırılır yen içinde kalır” misali artık ailenin yaşadığı evin kapısı kapandığında; o çatı altında eziyet gören çocukların sayısı bilinmemekte.

Okula gitmek yerine sokakta yaz kış demeden dilenen, araba camı silen; kaçırılıp fuhşa veya kapkaça zorlanan, sigortasız çalıştırılan çocuk sayısını ise araştırmayı yüreğim kaldırmadı.

Çocuk olmak sorumsuzca, gözleri ışıldayarak, yaramazlık yapmak ve eğlenmek demek değil midir? Evcilik oynarken kral olan, prenses olan; hayal dünyasında hangi karakteri isterse ona bürünebilmek değil midir çocuk olmak?

Çocuklar gereksinimlerini ağlayarak anlatırlar. Biz de severek onların gereksinimlerini gideririz. İşte o yüzden kucağımıza geldiklerinde burunlarını çekip göğsümüze gömülürler, rahatlayarak… Onlarla kurduğumuz bağ ileride kişiliklerini belirler. 0-1 yaş arası sevgi ve ilgi yoksunluğu ileriki yaşamlarında büyük rol oynar. Depresyonlara, özgüven eksikliğine, kötümserliğe, nelere yol açmaz ki bu sevgisizlik ve ilgisizlik? Görevlerimiz arasında çocuklarımızı sevgiyle, şefkatle büyütmek ve bizler yanında olamayacağımız zamanlar için onları hazırlamak yok mudur? Böylece çocuklarımız iradeli, sevecen, ahlaklı, ilgili, duyarlı ve kendi başına ayakları üzerinde durabilen fertler olmazlar mı?

Peki, bunları biliyorsak nerede yanlış yapıyoruz da bu kara tablolar ortaya çıkıyor? Bir şeyleri eksik mi yapıyoruz? Çocuk yapmaktan vaz mı geçelim? Yoksa umut dolu, kendi kendine yetebilen, hayattan zevk almasını bilen nesiller mi yetiştirmeye gayret edelim? Eğer böyle nesiller yetiştirebilirsek, mevcut yaşam içinde bazı zararlı düşüncelere sahip olanların sayısında zamanla azalma olur mu?

Olur mu? Olur. Her şey ailede başlıyor. Bu yüzden sağlıklı nesiller geldikçe, bu akıl almaz suçları işleyen beyinler zamanla yok olacak. Ben buna inanıyorum çünkü böyle bir dünya arzu ediyorum.

Ne yaptığımızı bilerek ve farkında olarak çocuk yetiştirelim. Çünkü her çocuk bunu hak ediyor.

İşte bu sebeplerden dolayı bu günlerin kutlanmasından sonra bu yazıyı yazdım. Benim hayalimdeki çocuk kamuoyunun dikkatini çekmek adına kutlanan böyle günlere ait bir çocuk değil. Benim hayalimdeki çocuk: sadece çocuk...

Sy



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder