24 Ekim 2013 Perşembe

2013 Tassos Adası/ Yunanistan

Ağustos sıcaklarından bunalınca kendimizi Ege’nin sularına atmak istedik. Ailecek düştük yola. Oğlumun da tatili denk düşünce hep birlikte rotamızı bu sene Yunanistan’ın adalarına çevirdik. Önceliği de birçok arkadaşımızdan duyduğumuz Tassos’a verdik. Rodos ve diğer Yunan adalarına göre daha uygun fiyatların ve henüz keşfedilmemiş olmanın verdiği sükûnet ve huzurun hâkim olduğu bir doğa harikası dediler. Bizde gittik, gördük...

Sınırı geçer geçmez hemen çok güzel yapılmış bir otobanda buluyorsunuz kendinizi. İnanın asfaltın kalitesi beni mutsuz etti. Bizdekinden daha iyiydi. Üzülüyor insan. Feribota bineceğiniz şehir olan Keramoti’ye gelene kadar Alexandroupoli (Dedeağaç) ve Xanthi (İskeçe) şehirlerini geçiyorsunuz. Bu arada adaya hem Kavala’dan hem de Keramoti’den feribot kalkıyor. Biz Keramoti’den bindik ve 35 dakika sonra adaya vardık.
Keramoti çok şirin, sahil kenarında sevimli kafe ve restoranları olan küçük bir yerleşim yeri. Yolda sizi feribota yönlendiren tabelalar var. Zaten araçları takip ettiğinizde çoğunun gittiği yer feribot olduğu için şaşırmadan bulabilirsiniz. Feribot sırasında beklerken, arabanıza gelip taverna, mağaza, restoran ve kafe reklamı içeren broşürler bırakmaya başlıyorlar. Böylece daha adaya ayak basmadan ada hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Feribot yolculuğu boyunca martılar eşliğinde ilerliyor ve denizi seyrederek yol alırken, uçan balıklarla martılar arasındaki fast- food savaşına tanıklık ediyorsunuz.

Thassos adasına indiğinizde sizi karşılayan ise rengârenk restoran ve cafeleri ile Limenas şehri oluyor.  Adada konaklama seçenekleri iki tane. Üç büyük yerleşim yerinden birini seçip, oranın merkezinde kalabilir, geceleri taverna, kafelere, restoranlara ve açık olan dükkanlara göz atma imkanı yakalayabilir ve her sabah farklı koyları keşfe çıkarsınız veya ; güzel koylardan birindeki bir otelde kalıp, daha çok o bölgede takılırsınız. Bookıng.com da gördüğünüz resimler ve açıklamalar sizi aldatmasın. Konaklama seçenekleri arasında, birkaç adres dışında muhteşem yerler yok. Ev sıcaklığında otel ve moteller, evlerde mini apart’lar ( iç içe geçmiş odalar veriyorlar size, içinde mutfağı olan); şansınızı deneyin derim. Beğenmezseniz, ikinci gece başka bir yere geçersiniz. Biz öyle yaptık.

Samimi olmak gerekirse dağ ve denizin bu denli iç içe geçişi ender güzellikte bir manzara yaratıyor sanki bu adada. Yüksekten bakıldığında Thassos, Ege’nin maviliğinin tam ortasında yer alıyor. Trakya kıyılarına ise sadece 8 km uzaklıkta. Komşusu Semadirek’ten daha büyük fakat Rodos ve Midilli’den daha küçüktür. 95,4 km’ye ulaşan kıyıları ve 378,84 kilometre karelik yüzölçümü ile kalabalık bir nüfusu barındırır. Her biri 1,000 metreyi aşan beş zirvesi ile adayı kuzeybatı- güneydoğu yönünde ikiye bölen sıradağlarla kaplıdır. Antik çağlardan beri ünlü ressamların, heykeltıraşların ve mimarların kullandığı birinci sınıf gri-yeşil kayrak taşı ve parlak, kalın, beyaz mermerin ana yurdudur. Özellikle güney kıyısında Alyki yarımadasındaki birçok noktada dünyaca ünlü mermerlerin çıktığı maden ocakları görülür. Bazı sahiller ve denizin içi, kum yerine ufalanmış beyaz mermerle kaplanmış ve doğa harikası oluşturmuştur. Ada, ormanlar ile kaplıdır ve bu antik çağlardan beri Yunanistan’da ormanlık alanların azınlıkta olmasından dolayı Thassos’a ayrı bir değer katar. Çam ağaçlarının haricinde adada bol miktarda düz ağaç ve kestane ağacı da bulunmaktadır.

En sevdiğim ve dinlemeye doyamadığım efsaneler Yunan mitolojisinde yer alır. Ortaokulda okurken fazlasıyla incelemiştik. Notre Dame De Sion sağolsun. O okulun bana kattığı en önemli artı okuma alışkanlığımı pekiştirmek olmuştur.  Neyse gelelim adanın mitolojik hikâyesine: Yunan mitolojisine göre Thassos, boğa kılığına giren Zeus’un Phoenix Kralı’nın kızını Avrupa’ya kaçırması ile keşfedilir. Antionoras, kızını bulması için torunu Thassos’u görevlendirir ve eli boş dönmemesi için kesin talimat verir. Avrupa’yı bulmak için yollara düşen Thassos, adanın doğal güzelliklerinin ve ılıman ikliminin cazibesine kapılır ve buraya yerleşir. O günden sonra da ada onun ismi ile anılmaya başlanır. Thassian şehir devleti M.Ö.5. yüzyılda altın çağını yaşamıştır. Thassos ticareti, donanması, güçlü para birimi ve zengin kültürel hayatıyla “Kuzeyin Atinası” adını almıştır. Şehrin merkezi Pazar (Agora) ve kalıntıları günümüze kadar muhafaza edilmiştir. 2000-3000 kişilik kapasitesi ile doğal zemin üzerine inşa edilen antik tiyatro aynı zamanda eşsiz bir deniz manzarasına sahiptir. Adanın sokaklarında gezerken modern ile antik şehrin izlerini bir arada görebilirsiniz. Thassos’taki hemen hemen bütün köyler, bembeyaz mermer heykellerle süslüdür.  Arkeoloji Müzesi, Yunanistan’ın en önemli müzelerinden biridir ve 1934 yılında inşa edilmiştir. Sahil yolu üzerinde bulunan müze, M.Ö 7 ve M.S.7 yüzyıl evlerinin zenginliğini ve güzelliğini örnekleyen birçok eser ile doludur. Bir başka önemli arkeolojik yer ise Alykes köyüdür. Ziyaretçiler eskiden kalma Hristiyan kiliselerini ve 7. yüzyıldan kalma Dioskouroi’ye adanmış tapınakların olduğu yarımadayı görebilirler. Baş Melek Mikail’e adanan kadın manastırı Alyki köyü yakınlarında bir uçurumun kenarına inşa edilmiştir. Enerjisi ilginçti. Giderseniz mutlaka gezin derim.

Mavi masa ve sandalyeler. Rengârenk restoranlar ve mezeler… Doğrusu her kelimenin sonuna ek koyarak bizim mezeleri sahiplenmeleri beni gülümsetse de, lezzetleri muhteşem. Kızartma kabağı, süzme yoğurttan cacıkları, patlıcan salataları, musakkaları ve en güzelinden ‘Grek Salata’. Çoban salata üzerinde devasa iki iri dilim beyaz peynir eşliğinde oldukça lezzetli zeytinyağı ile birlikte… Allahtan çabuk doyan biriyim. Yoksa kolayca kilo alınabilecek bir coğrafya. Aman dikkat… Fiyatlar da oldukça uygun. Öğlen ve akşam dilediğiniz kadar yediğinizde iki kişi 20- 30 Euro civarı ( içkiyle birlikte olursa 8-10 Euro daha ekleyin) bir hesap ödüyorsunuz.

Her gün farklı bir bölgesini keşfe çıkabilirsiniz. Genellikle plajlarda şemsiye, tuvalet yok. O yüzden olan yerleri tercih etmenizde fayda var. Sahilleri doğal plaj olarak bırakmışlar. Plajlar ve koylar her yerde. O yüzden adanın hakkını vermek istiyorsanız, kuzey, güney ayrımı yapmadan bir çıkış noktası belirleyip, adayı çepeçevre dolaşmanız gerekiyor. Böylece her koya, her plaja ulaşmış oluyorsunuz. Kuzeyde Limenas, 20 dakika mesafesinde Glifoneri Koyu sanki dolaşma rotası için başlangıç olarak bize uygun geldi. Bu sahil şeridini takip edince biraz sonra Skala Pachis geliyor. Biraz ileride Skala Rachoni var. Kuzeyden başlamış ve batıya doğru gitmiştik. Şimdi doğu sahiline doğru ilerleyelim dedik ve Limenas’ın 10 dakika kadar uzağındaki Makryammos Koyu‘na geçtik. Burası aslında Makryammos Bungalows adındaki bir tatil köyünün olduğu bir yer. Oda kiralamadan da sadece denize küçük bir ücret ödeyerek girebiliyorsunuz. Makryammos’a yine yaklaşık 20 dakika mesafede çok çok ünlü bir yer var: Saliara yani Marble Beach. Buradan biraz ileride ise Golden Beach var. Golden Beach’den sonra adanın güneyine doğru inmeye devam ederseniz, önce Kinyra, ondan sonra da Paradise Beach‘e ulaşırsınız. Daha da güneye indikçe adanın en güzel koylarından bir başkasına ulaşıyorsunuz: Aliki Koyu. Burası nefis bir yer.  Aliki’den aşağıya doğru gidince ise karşınıza Livadi çıkıyor. Buradan sonra yol üzerinde Giola denilen kayalar arasında oluşan değişik havuzlar yer alıyor.  Thassos’daki en güzel koylardan biri de güney sahilindeki Psili Ammos oldu. Adanın batı tarafından güneye inerseniz eğer, yarı yolda göreceğiniz güzel bir yer var: Skala Marion. Buradan devam edip batı sahilini takip ederek adanın güneyine doğru iniyoruz ve Limenaria’ya ulaşıyoruz.  Batı sahilinden aşağı inerken Limenaria’dan sonra Pefkari çıkacak karşınıza. Buradan ayrılıp Potos’a doğru yola koyulduk. Limenaria, Pefkari ve Potos birbirini takip eden ve birbirlerine çok yakın yerler.  Aralarında 5-10 dakikalık mesafeler var. Potos dükkanları ve restoranlarıyla capcanlı bir yer.


Kısacası 4 gün kaldık, her köşesine ayak bastık. Sevimli, davetkâr, ucuz ve Türkiye’ye çok yakın. Yaz aylarında kısa süreli tatil imkânı olanların gidip deniz keyfini çıkartacağı bir yer Tassos Adası. Alabildiğine lezzetli mezeleri, balıkları ve koylarıyla atlamayın derim.

Gezerek ve sevgiyle kalın,

Sy


2013 Korfu Adası / Yunanistan

Her sene farklı ülkelerde Goldwing marka motosiklet kullanmayı tercih edenlerin organize ettiği uluslararası bir etkinlik vardır. Yıllardır motor kullanmamıza rağmen hiç katılmamıştık. Bu sene arkadaşlarımızın ısrarı ile ilk kez katıldık çünkü bu seneki organizasyon Yunanistan’ın Korfu Adası’nda yapılacakmış. Gezi programına adaları almıştık ya, o yüzden bu daveti de kaçırmadık. Eylül ayında fazla sıcakta yoktur diye düşündük. Bir ilki gerçekleştirelim dedik ve BMW marka motorumuzla Honda Goldwing turnuvasına katılmak üzere yola çıktık. Biz motorumuzu satalı iki sene olmuştu ve artık BMW kullanıcısıydık. Allahtan etkinliğe tek katılan arkadaşlarımız vardı da, adada motorumuzu bir kenara kaldırdık, onların arkalarına binip turlara katıldık.


Sabah erkenden buluştuk 13 motor arka arkaya dizilip İpsala’ ya yola koyulduk. Korfu seyahati, İpsala Gümrük Kapısı'ndan sonra Yunanistan karayollarında sürdü. Otoyolda sırasıyla Alexandropoli, Komotini (Gümülcine), Xantia (İskece) ve Kavala’yı öğle yemeği yiyerek ardımızda bıraktıktan sonra Igomenıca’ya geçtik. Feribota binerek adaya ulaştık.


Korfu'nun etrafındaki küçük adacıklarla beraber nüfusu bugün 100 binin üzerindedir. Doğal güzellikler, renkli gelenekler ve arkeolojik sitelerle dolu Korfu Adası Adriyatik Denizi'nin girişinde İyon Denizi'nin kuzeyine doğru uzanır. Bu yeşil ada buradan gelip geçen uygarlıkların bir harmanıdır. Korfu iki hisarı (kalesi), dar sokakları, yüksek binaları, kemerleri, Venedikliler ‘in inşa ettiği belediye binası, Korfu adası koruyucu Azizi, Saint Spyridon Kilisesi, çiçeklerle dolu bahçeleri, eşsiz ferforje parmaklıklı balkonlarıyla küçük bir cennettir.

Korfu Town'ın daracık sokaklarına motorlarımızla dalıyoruz. Etkinlik yüzünden bazılarımız yer bulmakta zorlanıyoruz. Rezervasyonsuz yola çıkanlara bayılıyorum bu arada... Allah’tan aynı Tassos’ daki gibi evlerinin odalarını kiraya verenler bol.  Bunlara apart oda adını vermişler. Evleri öyle bir bölmüşler ki müstakil ev haline gelmiş. Konaklama bu şekilde inanılmaz ucuz. Geceliği 15-20 Euro civarı. Birçok kişi bu tarz konaklamayı tercih etti. Diğerlerimiz çeşitli otellere dağıldı. Dilerseniz, belli bir ücret ödeyerek organizasyonun yapıldığı yerde çadır veya karavanlarınızla da konaklama imkânınız var.
Türk katılımcıların tamamı kahvaltı sonrası buluştu ve adada tur attı. Katılımcıların hemen hepsi, yöresel kıyafetler giyip, motorlarını alabildiğine süsleyip, bayraklar ve sirenler eşliğinde bu turu adada bir baştan diğer başa yapıyorlar. Trafiği düzenleyenlerin eşliğinde tüm adayı gürültülü, hem de çok gürültülü olarak geziyorsunuz. Düşünmeden edemedim doğrusu; bu organizasyon bizim memlekette yapılsa bu gürültüye yerel halk nasıl tepki verirdi acaba? Ada halkı cama, kapıya çıkıp alkışlarla destek verip, video çekimi yapıyordu. Organizasyonun elemanları trafiği kestiklerinde tüm sürücüler el sallayarak yol veriyorlardı. Adada hayat devam ediyor çünkü hafta ortası herkes işinde, gücünde. Aramızdan birkaç kişi; turizm işte, gelir kapısı falan deyip kendini kandırmaya çalıştı ama ortak kanı bizim bu tarz şeylere tam alışık olmadığımız yönündeydi. Tencere, tava gürültüsü misali…

Gelelim biraz da adanın gezilecek yerlerine… Eski ve yeni kaleler, Liston Caddesi, Espianada Meydanı, Saint Spiridon Kilisesi, Saint George ve Saint Michael Kraliyet Sarayları, The Antivouniotissa Bizans Müzesi ve Sinagog. Dassia küçük bir balıkçı kasabası görünümünde mutlaka görülmesi gereken bir yer. Adanın kuzeydoğusunda yer alıyor ve inanılmaz plajlara sahip bir bölge. Sidabari büyük kaya oluşumlarını keşfedeceğiniz bölge iken, yemek ve tavernalar için ise Kassiopi Limanını önerebilirim. Hatta gece eğlencesi içinde bir göz atmanızda fayda var. Korfu, pek tabii ki sadece şehrin merkezi Spianada'dan oluşmuyor. Yemyeşil bitki örtüsü ve harika kumsallar, tarihi yerler, birkaç güne sığdıramayacağınız kadar çok şey sunuyor. Adanın güneyinde Achillion Sarayı var. Gastouri köyünde bulunan bu sarayda eski Yunan tarihi ve mitolojisinin kalıntılarını bulmak mümkün.
Yunanistan’ın Capri’si olarak bilinen ada, tertemiz denizi, şahane plajları, Eski Korfu isimli Unesco tarafından korunan tarihi bölgesi, eğlenceli gece hayatı, deniz ürünleriyle dünya jet sosyetesinin gözde duraklarından biri. Geçmişte Oscar Wilde, Goethe gibi isimlerin de tercihi olmuş. Vallahi söyleyenlerin yalancısıyım . Adanın en eski adı Drepanon. Yunanca adı Kerkyra. Yunan mitolojisine göre Kerkyra, Irmak Tanrısı Asopos ile Irmak perisi Metopos’un kızıdır. Denizler Tanrısı Poseidon, kıza aşık olur ve onu isimsiz bir adaya, bugünkü adıyla Corfu’ya kaçırır. Tanrılar Tanrısı Zeus, buna çok kızar. Poseidon, Zeus’un öfkesini dindirmek için kızın annesi Metope’ye adaya Kerkyra’nın adını vereceğine ve kızını mutlu edeceğine dair söz verir. Adanın adı Kerkyra olur.

Bella Vista denilen tepeye doğru nefis manzaralar eşliğinde tırmanıyoruz.  Yukarıda Yunan-Bizans dönemine ait Paleokastritsa Manastırı var. 1225 yılında Bakire Meryem adına yapılan manastır,  Bizans dönemi ikonalarıyla meşhur. Küçük müzesinde sergilenen ikonalar ve mamut iskeletiyle turist akınına uğruyor. Eski zamanlardan beri zeytinyağı yapılan manastırın bahçesi ise muhteşem. Bu arada adadaki zeytin ağaçlarına bayıldım. Aralarında 600 yıllık olanlar bile var. Venedikliler zeytin ağacı ekmeyi mecbur etmişler vakti zamanında. Adadaki zeytin ağaçlarının yüzde 70’i o dönemden kalma.

Korfu’nun iki kalesi var. Bir tanesi Palaio Frourio isimli Venedik kalesi. Kaleye, bir köprüden geçerek giriliyor. Kalenin hemen yakınındaki Asya Kültürleri Müzesi’ne giden yoldan denize doğru indiğinizde, ikinci bir kale daha göreceksiniz. Diğerinden 30 yıl sonra yapıldığı için buraya yeni kale diyorlar. Eski kalenin yakınındaki meydanın adı Spianada. Korfu Town için kullanılan ‘Spianada’ adı Spain’den, yani İspanya’dan geliyor. Bu ad, bir dönem yönetimi ele geçiren ve adanın inşasını gerçekleştiren İspanyollardan miras kalmış. Sokaklarda pek çok ünlü markayı bulabileceğiniz dükkânlar sıralanıyor. Daracık sokaklar, leziz mezeler, güler yüzlü esnaflar, cümlenin ucundan kıyısından Türkçe konuşan halk, nefis plajlar. Gezilesi bir yer mi? Bana kalırsa evet. Yalnız ada büyük ve hakkıyla gezmek isterseniz eğer, kendinizi sıkıştırmadan, şöyle dolu dolu 3 ya da 4 gün yeterli olur.

Organizasyondan arta kalan zamanlarda adayı keşfettik. Biraz da asıl meseleden bahsedelim bakalım. Sakın alınmasın erkekler ancak bu motosiklet işi gerçekten de ‘erkekler ve oyuncakları’ şeklinde özetlenebilir. İki tekerlekli bir makine bu kadar mı sevilir? Bu kadar mı süslenir? Aksesuarları yarıştırılıp, ödül peşinde mi koşulur? Vallahi de koşuyorlar. Deliler gibi süslemişler, artık yer kalmamış hala bir şeyler takmaya, yapıştırmaya çalışıyorlar. Çocuk ruhunu kaybetmeyin dedikleri bu olsa gerek. Katılımcıların çoğu ülkelerine has giysiler de giymişler. Yani bu işe ciddi merak sarmışlar, vakit ayırmışlar, emek harcamışlar. Bizim Türklerde bir bayraklar vardı ki, gözlerim yaşardı inanın. Herkes kırmızı tişört giymişti. Bizimkiler de iyi hazırlanmışlardı. Zaten katılımcılardan birisi motor süsleme ve ışıklandırma dalında iki senedir birinciliği kimseye kaptırmıyormuş. Akşam ödül töreninde gruplara şiltleri dağıtılırken bizim gruba çıkan cılız alkıştan anladım ki, halen Osmanlı torunu olarak görülüyor ve bir parça da sevilmiyoruz sanki. Aman olsun, biz çok kalabalıktık ve kendimizi alabildiğine alkışladık. Centilmenlik yapıp her ülkeyi de gerektiği şekilde alkışladık. Kibarız doğrusu…

Korfu’ya dört günün sonunda veda ederken eşimle birlikte, yalnız, baş başa motora binme kararımızı birbirimize tekrarlayarak, motorumuza atladık- oldukça sade ve sessiz bir şekilde- sokakları boydan boya geçerek evimize doğru yola çıktık.

Gezilerde kalın gönlünüzce,

Sy

,