17 Mart 2013 Pazar

İnsanın hakikatle başa çıkabilmeyi öğrenmesi gerekiyor…


Bazen etrafımı izlemeyi severim. Öylesine dalarım düşüncelere. Sonra kovalarım düşüncelerimi ki berrak gözlerle bakabileyim etrafa. Yargısız ve tarafsız bakabilmek adına her detayı algılayabilmek önemlidir. Bu gözlemlerim hayatı anlamakta epey yardımcı olmuştur bana. Neden bilmem yıllar geçtikçe sessizlik içinde izlemeyi daha da sever oldum. Böyle anlardan birinde bir dostumun yaşadıklarına göz atma fırsatı yakaladım. İnsanın hakikatlerle başa çıkmayı bilmesinin önemi üzerinde düşünmeye başladım. Sonra da bu cümleyi evlilik üzerine yapılandırdım. Evlilik, beraber yaşama, birliktelik; adına her ne diyorsanız, sizin için her ne ifade ediyorsa. Bunun içinde sorular sormak gerekir her zaman olduğu gibi. Cevaplar hep oralarda bir yerlerdedir…

Birliktelikler nasıl başlar sorusu en önemli sorulardan biridir bana kalırsa. Kendi isteğiniz ile mi yoksa bir mecburiyet sonucunda mı? Başlangıç şekli nasıl gelişeceğinin işaretlerini taşır içinde. Ancak içinde bulunulan an ’da bu detayları görebilmek her zaman için mümkün olmayabilir. Zaman içinde yalandan bir dünyaya sahip olmak işten bile değildir. Bu öyle bir dünyadır ki ne içindeki anlar bu yalanı ne de dışındaki. Yalan huzuru siler süpürür. Böylece huzurun eksikliği gündelik yaşamı karartmaya başlar… 

Yolunda gitmeyen birlikteliklerde, var olmayan huzur içinde, var olduğumuzu varsayarak hiç hoşlanmadığımız zorunlu bir yaşama başlarız. Öyle anlar gelir ki çığlık çığlığa bağırarak bitmesini isteriz bu kabusun. Bazen de öyle anlar gelir ki dışımızda sessiz ancak iç dünyamızda oldukça gürültülü katlanırız bu kabusa. Uzun yıllar boyunca…

Yetiştiriliş tarzımız, içinde büyüdüğümüz çevre, aile yapımız ve zaman faktörü baskılara dönüşür. Üstümüze gelirler ağır ve emin adımlarla. Dönüşü olmayan bir yoldur bu çiftler için… Yürüdüğün ancak mola vermek istediğin de bile yola devam etmek zorunda olduğun bir süreçtir. Ne hikmetse bu yolda olduğun süreçte; araba beklersin, geçmez; kahve içmek istersin, bulunmaz. Olumsuzluklar zinciridir adeta… Bir sürü işaretler görürsün bu dönüşü olmayan yolda. Ancak hepsini geçtikten sonra fark edersin. Hiç birini zamanında yakalayamazsın ki çözümleyebilesin. Saklambaç oynar gibisindir işaretlerle. Bir süre sonra işaretlerde fark edilmez olurlar çiftler tarafından.

Aslında içinde bir yerlerde hep bilirsin. Bilen tarafın hep farkındadır. Sadece isimlendirmezsin. Sorun vardır ancak ismi yoktur. Böylece senin olmaz. Sana ait olmazsa yola devam edebilirsin. Bir şekilde yolda kalmak zorunluluğu vardır. Bilemediğin, anlamlandıramadığın. Hep ‘Ben çıktım, oynamak istemiyorum’ dersin ancak kimse duymaz. Çünkü sessiz söylemektesindir. Belki de duysalar da aldırmazlar. Kim bilir…

Zaman akıp gider ve çiftler başka bir seçenek olup olmadığını sormak isterler, isterler, isterler. Ancak bir türlü soramazlar. Kala kalırlar o çiftler o yolda, bir başlarına… Ve bir türlü özgürleşemezler. Ara sıra duyulur etraftan ‘ Keşke…’ diyen sesleri. Zamanla o sesler de duyulmaz olur…

İnsanın hakikatle başa çıkabilmeyi öğrenmesi gerekiyor hem de zaman kaybetmeden. Öğrenmeli ki hayatın her aşamasında yeri geldiğinde kendinle bile başa çıkabilmeyi becerebilsin…

Sevgiyle kalın,

Sy