18 Şubat 2014 Salı

2014 Viyana Gezisi


Zarif bir kent, zarif insanlar. Yaşam tarzlarıyla,sanat ve müzikteki yapıtlarıyla alabildiğine zarifler. Eski binaların ihtişamı, şık kafeler, barok saraylar gerçekten görülmeye değer. Açık hava müzesinde gezer gibi bir hisse kapılıyor insan.  Atlı prenslerin, balo giysileri içinde prenseslerin yanı başınızdan geçip gittiğini duyumsayabilirsiniz. Gözlerinizi yavaşça kapatıp kahvenizi yudumlarken tarihte gezinebilirsiniz zihniniz elverdiğince. Uçakta elimdeki broşürleri karıştırırken düşüncelerim çoktan Viyana’ya varmıştı bile…

Bizi alandan otelimize getiren taksi şoförü 28 yıldır orada yaşayan bir Türk çıktı. İlk geldiği günden bugüne kadar hiçbir zorluk çekmediğini anlattı.’ Önce dili öğrendim sonra iş buldum ve o günden beri çalışıyorum. Evliyim, iki çocuğum var. Aslına bakarsanız uyum sağlamayı isterseniz, siz onlara uyum sağlarken, onlar da size uyum sağlıyorlar, her şey karşılıklı ‘ diye de ekledi.  Yabancıların bize saygı göstermesini istiyorsak, önce biz onların örf ve adetlerini biraz da olsa öğrenme gayreti içinde olmalıyız. Neticede biz geldik adamların memleketine değil mi? Böylece saygı, sonrasında da sevgi oluşur' diye anlatmaya devam etti.


Otelimiz İnner Stadt denilen bölgedeydi yani şehrin merkezinde. Böylece her yere yürüme mesafesindeydik. İnner Stadt denilen bölge Unesco tarafından Dünya Mirası Liste’sine 2001 yılında dahil edilmiş. Barok saraylar, zarif mağazalar, Stephansdom Katedrali, Burgtheater, Staatoper ve katedralin etrafındaki dar sokakların tamamı gezilmeyi hak eden bölgelerdir. Viyana 23 bölgeye ayrılmış bir şehir. Bu bölge 1. Bölge olarak da bilinmektedir. Eski sarayları yenilemişler ve çeşitli işlevlerle günlük kullanım ve yaşantı içine katmışlar. Dolayısıyla tarihle iç içe bir yaşam şekli ortaya çıkmış. Şehrin tarihi merkezinde yürütülen çeşitli projelerle eski ile yeninin bileşimini oluşturmuşlar. Eski, büyük oteller ve kafeler yenilenmiş. Böylece eski moda gözüken her ne varsa gündelik yaşama katılmış. Bu kadar değişim arasında kentte değişmeyen bazı şeyler hala baki; bembeyaz Lippizzaner atları İspanyol Binicilik Okulunda gösteri yapmaya devam ediyorlar, Fiakerler (faytonlar) turistlerin hizmetinde, Cafe Konditorei hala pasta ve kahveleriyle gündemde.

Batı ve doğu Avrupa uygarlıklarının bir kesişme noktası olan bu kent, göç eden insanlar için uzun yıllardır bir buluşma noktası olmuştur. Sırasıyla Romalılar, Barbarlar, Babenbergler, Habsburglar tarafından yönetilen bu imparatorluk Osmanlılar tarafından da alınmak istenmiş ancak başarılı olunamamıştır. Uzun süren 19.yüzyıl döneminden sonra Dünya Savaşı Habsburg İmparatorluğu’nun sonunu getirir ve topraklarının bir bölümünü kaybeden imparatorluğun günümüze olan yolculuğu başlar. Dünya Savaşı’nın ikincisinde kent ağır yaralar alır. 1955 yılında Avusturya’nın tarafsızlığı ve 1995 yılında Avrupa Birliği’ne girmesi ile Viyana uzun yıllar sonra Avrupa’da tekrar aktif bir rol oynamaya başlar.

Sabah çok erken saatte uçtuğumuz için acıkmaya başladık, güzel bir öğle yemeği yiyelim, hem biraz da dinlenmiş oluruz diyerek yolumuzun üstüne gelen seçeneklere göz atmaya başladık. Sonuçta nefis bir şnitzel ve patates salatası yiyeceğimiz katedral yakınlarında bir restoran bulduk. Yemekten sonra sekiz yüzyıldan fazla bir zamandır, her türlü yangın, bombardıman, Osmanlı kuşatmasının toplarını alt ederek ayakta durmayı başaran Stephansdom’a vardık. Kuzeydoğuda Çek Cumhuriyeti’ne, güneybatıda ise Semmering Alpleri’ne uzanan manzarayı görebilmek için 343 basamak tırmanarak çan kulesindeki gözlem platformuna çıkmanız gerekiyor. Hava açıksa eşsiz bir manzarası var gerçekten. Kuzey kulesi de denen bu platforma asansörle de çıkılabilmektedir. Yediğim şnitzeli eritmek için basamakları tercih ettim. Yarı yolda kendime isyan ettim tabii ki. Ancak manzara o kadar güzeldi ki… Değdi doğrusu.

Katedralin civarında Haas Haus, Lugeck meydanı, Griechenbeisl, Heiligenkreuzerhof manastırı ve Alte Universitat yer alır. Fahnrichshof boyunca ressamların stüdyoları, galeriler, butikler, apartmanlar, bahçelerden oluşan bir kompleks bulunmaktadır. Karnten boyunca yürümeye devam ederseniz en şık mağazaların bulunduğu araç trafiğine kapatılmış bir caddeye ulaşırsınız; Karnterstrasse caddesi. Mağazalardan, açık hava kafelerinden ilerleyerek, sokağın Ringstrasse ile kesişen köşeye geldiğinizde sizi ulusal opera binası karşılar: Staatsoper. 1945 yılında bombalarla yerle bir olan bina aslına uygun olarak tekrar inşa edilmiştir.

Ringstrasse’de yürüyerek İnner Stadt’ı çevreleyen bu bulvarın içinde yer alan tüm müzeleri görmeniz mümkün. Bu ring’in içinde Neo-Gotik bir kilise olan Votivkirche, yanında yer alan üniversite ve Rathaus( Belediye Sarayı) yer alır. Daha içlere doğru Burgtheater, Parlamento, Kuntsthistorisches Museum, Ephesus Museum, Naturhistorisches Museum, Museums Quartıer, Akademie der Bildenhen Künste sırasıyla karşınıza çıkar. Bu binaların içlerine vakit ayırmayıp dışardan bakmanız, yollarında gezmeniz, bahçelerinde dinlenmeniz bile içinizi bir tuhaf yapacaktır emin olun. Çünkü buram buram tarih kokan caddelerde yol alırken geçmiş ve şimdi arasında kısa süreli gidiş gelişler yaşamanız olası.

Ring’ın dışına çıktığınızda da saraylardan müzelere kadar uzanan bir çeşitlilik sizi beklemektedir. Hundertwasser Haus, Belvedere Sarayı, Bestattungsmuseum gibi. Ring’in içinde çok lüks markaların mağazaları bulunmakta. Aklınıza gelen her türlü markayı burada bulmanız mümkün. Daha yerel bir alışveriş caddesi gezmek isterseniz Mariahilferstasse’ye gitmenizi tavsiye ederim. Burası Museums Quartier’nin yakınlarında. Oldukça geniş ve uzun bir cadde. Sağlı, sollu mağazaları ile sizi bayağı meşgul edecektir. Schönbrunn Sarayı ve Bahçeleri için mutlaka zaman ayırmanızı öneririm. Bahçeleri gezmek bütün zevk duyularınızı harekete geçirebilir.

Saray ve müzelerden sıkılırsanız eğer, kendinizi Tuna’nın karşı tarafına atıp tekerlikli patenler, diskolar, atış alanları, kafelerde vakit geçirebilir ve Pratter’deki dönme dolaba binebilirsiniz. Donaupark denen yer, yapay bir göldür ve içinde spor alanları barındırmaktadır. 16.yüzyıldan beri var olan yiyecek pazarını da Naschmarkt’ı gezmek eğlenceli olabilir. Bir ırmağın üzeri kapatılarak ve kapatılan kısımların üzerine tezgahlar koyarak halkın kullanımına açılmış bir pazar yeridir.

Yorulduğumuzda gün içinde çeşitli kafelerde mola verdik. 'Ein Melange' diye sipariş ettiğim kahve çeşidinin sütü bol, kahvesi az bir kahve çeşidi olduğunu anladığımda, sipariş ederken ki tavrım fos diye sönüverdi. Sonrasında hep bildiğimize takıldık; latte. Hayatımda pastane merakım olmamıştır ve pasta hiç yemem. Ancak her mola verdiğimizde eşimle birlikte bir dilim pastayı paylaştık. Hemen hemen hepsinin tadına bakmış sayılırım. Görüntüleri insanın aklını başından alıyordu doğrusu. Lezzetleri de mükemmeldi…1786’dan beri olan Demel kafenin, otele giderken yol üstünde olması nedeniyle, müdavimi olduk diyebilirim. Dönüşteki tüm hediyeliklerimi de buradan aldım, çeşit çeşit çukulatalar…

Müzik, sanat ve kibarlık hepsi bir arada bu şehirde. Otel resepsiyonundan var olan gösteri ve müzikaller için bilet temin edebilirsiniz ya da sokakta Mozart kılığında dolaşan satıcılardan alabilirsiniz. Opera, operet, oda müziği, geleneksel şarkı, caz; Mozart, Haydn, Schubert ve Beethoven. Bir bilet mesafesinde…

Bu şehirde asla aç kalmaz, fast food yemek zorunda kalmazsınız. Her türlü mutfak mevcut. Biz tercihlerimizi, Viyana yerel, Uzakdoğu ve İtalyan’dan yana kullandık. Hepsinden de memnun kaldık. Yazının sonunda size memnun kaldığımız yerlerin adreslerini vereceğim. Yolunuz düşerse tavsiye ederim.

Pazar günü kahvaltıdan sonra uçak saatine kadar vaktimiz vardı. Ayrıca o gün eşimin doğum günüydü. Geldiğimiz günden beri bize eşlik eden güneşli hava o gün yerini hafif yağışlı bir havaya bırakmıştı. O yüzden fazla uzaklaşmayalım dedik ve danıştık. Otele oldukça yakın olan bir kiliseyi önerdiler: Peterskirche Kilisesi. Çok güzel ayinler yapılır içi de hoşunuza gidebilir tavsiyesini aldıktan sonra gittik. Ayini dinledik. Ailemiz için mum yaktık. Ardından Demel Kafeye giderek bir dilim pasta ve kahveyle eşimin doğum gününü kutladık. Sonra doğru alan ve evimize kavuştuk.


Şöyle bir toparlamak gerekirse gezilecek yerler:
Schönborn, Belvedere ve Hoffburg Sarayları, Stephansdom, Peterskirche Katedralleri, Staatoper, Maria Teresa Meydanı, Burgtheater, Rathausplatz, Albertina Koleksiyonu, Tuna’nın kıyısı. Kaldığınız gün sayısına göre banliyölere de gidebilir, şarap bağlarında şarap tadabilirsiniz.

Memnun kaldığım restoranlar:
01)Patara Fine Thai Cuisine
Petersplatz 1, 1010 Wien
02)Yoyhm
Contemporary Asian Cuisine
Petersplatz 3, 101 Wien
03)Zum Weissen Rauchfangkehrer Restaurant
1010 Wien, Weihburggasse 4
04) Mia Cucina
Mariahilferstrasse 84, 1070 Wien
Otelimiz Radisson Blu Style Hotel Herrengasse 12, 1010 Wien

Kaldığımız süre içinde gezdiğim her mekandan tarifsiz bir tat aldım. Başta da dediğim gibi çok zarif bir şehir Viyana. Kendimi yabancı bir yerde geziyormuş gibi hissetmedim. Her yer bildik, tanıdık geldi. Bu his de çok hoştu. En kısa zamanda tekrar ziyaret etmeyi ve bu sefer Viyana’da konaklayarak, Viyana'nın dışını gezmek istiyorum. Bir iki saatlik mesafede yer alan orta çağdan kalma kasaba ve köyleri, şarap bağlarını, 13.yüzyıldan kalma Burg Aggstein yıkıntılarını görmeliyim. Viyana’nın bir şehir değil, İnner Stadt etrafında toplanmış köyler topluluğu olduğunu okumuştum kitaplardan birinde. Keşfetmeliyim. Hissetmeliyim.

Sevgiyle kalın,
Sy