29 Kasım 2012 Perşembe

Yardım edin ki yardım görün


Birkaç gündür yardım kelimesini sıkça düşünüyorum. Kafamda ölçüp biçiyorum. Ne anlamda sorguluyorum bu kelimeyi acaba? Birisine yardım etmek mi istiyorum? Yol mu göstermek istiyorum? Birisinin başı mı dertte? Benim başım mı dertte? Sorular böyle akıp giderken – kaldı ki soru sormanın gerçeğe ulaşmak için harika bir yol olduğunu düşünüyorum- buluverdim aniden aslında gerçekte neyin peşinde olduğumu. Yardım kelimesi ile birlikte niyet kelimesinin peşindeydim. Niyet konusunda yardım mı almam gerekiyor acaba? Yoksa niyet konusunda birisine yol mu göstermeliyim? Yoksa sadece dikkatleri niyet kelimesine mi çekmek istedim. Dikkat ve niyet…

Zorlukların insanı olgunlaştırdığı konusunda nefis deneyimlerim var.  Her nasılsa bu deneyimleri yaşarken de kendimde oluşan değişikliklerin farkında olmayı başarıyorum. Nasıl derseniz niyetin varlığı sayesinde diyebilirim. Hangi zorluğun içinde olursam olayım niyetim sayesinde karmaşa yaşamadan- ya da yeterince yaşadıktan sonra- o durumun içinden çıkabilmişimdir. Niyetinizi dinlediğinizde, niyetinizin ne olduğunu tam olarak tespit edebildiğinizde içinizdeki güçle kontak kurabilirsiniz. Bunun içinde ihtiyacınız olan tek şey dikkatle niyetinize odaklanmaktır…

Dikkat kelimesini ele aldığımda şimdiki an’ın ve o ana odaklanmanın derinliğini gözlemleyebiliyorum. Çünkü dikkat içinde bulunulan anda dikkat edilen bir şey demektir. Bir şey dikkatinizi çektiği anda sadece dikkat eder ve böylece detayları seçebilirsiniz. Diğer düşünceler algınızdan çıkarlar. Sadece dikkat ettiğiniz şey ve siz varsınızdır artık. Niyet ise karar verdiğiniz bir şeydir. Sizi bir konudan diğer bir konuya, ya da bir yerden diğer bir yere taşır. Böylece niyetlendiğinizi yapmak için istek duymaya başlarsınız. Çılgınca bir durum oluşur. İçinizde bir yerlerde enerji kaynamaya başlar. Zihniniz niyetinizle dolar, taşar. Ancak duygularınızda işin içine girer. Böylece karmaşa oluşur ve niyetinizin ne olduğuna tam olarak odaklanmakta zorluk çekmeye başlarsınız. Dikkatinizi toplayıp gözlerinizi niyetinize dikmekten başka çareniz kalmamıştır artık. An’a dönersiniz ve geçmişin labirentlerinden çıkarsınız yavaş yavaş. Niyetinizle baş başa kalırsınız…

Kendinize strateji geliştirirsiniz. Niyetlendiğiniz şey için isteğinizi güçlendirirsiniz. Sonra dikkatinizi sonuca ulaşmaya odaklarsınız. Bir de benim için niyeti hangi nedenlerle oluşturduğum da önemlidir. Bu nedenler benim için değerli iseler, o zaman niyetim bana ne güçlük çıkartırsa çıkartsın dikkatimi nedenlerime ve niyetime taşırım. Ve tüm gücümle orada kalmaya gayret ederim. Uzun zamandır içimde bir yerlerde bu niyetin var olduğunu fark edebilirsem eğer, dikkatim daha çabuk toparlanır ve kendimi sonuçtaki o parlak noktaya çekmeye, zafere ulaşmaya çabalarım adım adım. Her zaman hedefi basit bir şekilde ele almakta da fayda vardır. Böylece birinci adım, sonra ikinci ve yavaş yavaş iyice sindirerek hedefime ulaşırım. 

Evet, niyetimi sonuca hedeflediğimde değerlerimi yaratırım. Bırakmayı düşündüğüm her ne ise yerine geçecek önemli bir değerim olmalıdır. Dikkatimi değerlerimde toplarım ve daha sonra hedefime yönelirim. Niyetim değerlerimi bulmaktır. Ve bulurum o değerleri. Ve bırakırım sigarayı…

Evet, sigarayı bırakıp yerine ilgili değerlerimi koydum. Hedefime ulaştım. Bıraktım, birkaç hafta oldu. Şimdi benim için önemli olan o hedefin daha da yukarısına çıkabilmek. Çünkü zorlanıyorum, hele bugün nasıl da kıvrandım. Hedeften şaşmamak içinde niyetimi güçlü bir şekilde hatırladım. Ne istediğime odaklandığımda gördüm ki başarmışım. Artık ihtiyacım olan şey ise hedefimde kalmayı başarmak. İşte bu yüzden kendime yeni bir niyet belirledim ve dikkatimi odakladım. “ Sigarayı bıraktım, bulunduğum yerde tam ve sağlıklıyım. Burada kalmak istiyorum.”

Evet, bu karmaşık satırların ardındaki gerçek benim tam tamına 34 yıllık arkadaşımdan, alışkanlığımdan, bağımlılığımdan kurtulduğumu anlatmak içindi. Aslında belli aralıklarla bu arkadaşımla olan beraberliğime ara verdim. Sonra tekrar birlikte olduk. Bu ayrılışımızın kalıcı olması dileğiyle sözlerimi çok sevdiğim bir özlü sözle noktalamak istiyorum:

“Bu hayatın en güzel ve en olumlu taraflarından biri de hiç kimsenin kendine yardım etmeden bir diğerine içtenlikle yardım edemeyeceğidir. Yardım edin ki yardım görün.” Ralph Waldo Emerson

Sevgiyle kalın,

Sy

4 Kasım 2012 Pazar

Kayıpların ardından ve ilişki üzerine


Hafta içi çok sevdiğim bir dostumu kaybettim. Toprağı bol olsun. Bu kayıp beni yirmili yaşlarıma götürdü. Bir süre gezindim oralarda. Unuttuğum duygularımı, yaşadığım deneyimleri gözlemleme fırsatım oldu. Kimini hatırlamaktan keyif aldım, kimisi ise hafif içimi burktu. Her ne olursa olsun iyi ki yaşamışım bu deneyimlerimi dedim çoğunlukla. Üzüntümü yaşadım, sevincimi yaşadım ve sonra buraya geri döndüm. Cenaze töreninde etrafımı eski dostlar çevreledi. Bazıları vardı ki oldukça uzun zamandır ne görmüştüm ne de haber almıştım. Ayaküstü yapılan mini sohbetlerle eskiyi ve şimdiyi harmanladık hep birlikte. Sonra herkes yoluna gitti…

Eve dönerken düşündüm,  bir insan iyi bir ebeveyn olamayabilir; iyi bir kardeş olamayabilir, iyi bir yönetici olamayabilir ancak iyi bir insan olabilir. Her ne kadar çelişkili gözükse de evet iyi insan olmak demek her alanda başarılı ve iyi olmayı gerektirmiyor bana kalırsa. Harika dost olan, iyi yönetici olan birisi berbat bir koca olabilir. İyi evlat olan birisi kötü bir ebeveyn olabilir. Başkalarıyla kurduğumuz her ilişkide başarı oranımız yüksek olacak diye bir kaide yok sanki değil mi? Var mı?

Yaşamda ilişkisiz geçen an yok gibi. Kimisi oldukça karmaşık oluyor kimileri de alabildiğine dürüst ve basit. Sanki kişinin kendi ile ilintili gibi…  Bazı ilişkilerde temel de bağımlılık var, bazılarında ise korku. Bir başkasında sahiplenme var, bir diğerinde adanmışlık…  Kimi ilişkiler vaz geçilmez oluyor, kimisi ise anlık. Kimileri de sürdürülmek zorunda oluyor bu ilişkilerin. Bana kalırsa en yorucu ve yok edici olanı da bu galiba. Temel de sevgi her sorunu aşar derler. Acaba aşamadığı yerler de var mı? Yoksa sadece kendimize duyduğumuz sevgisizlik ortadan kalkarsa diğer sorunlar sevgiyle aşılır mı acaba? Bu denli basit bir çözüm olabilir mi? Bana kalırsa evet. Bir insanın kendine sevgisi olmalı, alabildiğine dürüst ve koşulsuz bir sevgiyle sevmeli kendini…

İkili ilişkilerde her daim kelebekler uçuşur diye bir genelleme yok. Ara sıra şimşekler çakması da olağan bence. Yaşam akarken ilişkinin durağan olmasını beklemek doğru gelmiyor bana. Eskiden yaşadığım sorunlara bugün baktığımda- kendi hayatımda gözlemlediklerimi esas alarak – birçoğunun merkezinde kendimi görüyorum. Açık ve net… Eskiden kendimden ziyade başkalarının nasıl hareket ettiğini, nasıl tepki verdiğini bilinçaltı müzesinden çıkarıp kullanarak tepkilerimi oluşturduğumdan, sorunlarımın sürüncemede kaldığı zamanlar olurdu. Ne zaman ki kendi içime dönerek kendimi anlamaya zaman ayırdım o zaman ilişkilerim daha sağlıklı olmaya başladı. Çünkü daha sağlıklı ve daha kendim oldum. Daha doğrusu kendimle ilişki kurdum… İçimdeki ben ortaya çıktıkça, kaçacak yerim kalmadı; her sırrım- kendimden bile sakladıklarım- ortaya çıktı. Çözümleyince insan kendini, kendi oluyor gerçekten de… Bunu yapabilmenin sırrı da iyi insan olmaktan değil sabırlı olmaktan geçiyor. Bir insanın kendine sabrı olmalı bana kalırsa…

Bir cenaze, ikili ilişkiler ve yaşam…  Aşk ve sevgi… Evlilikler ve boşanmalar… Birliktelikler ve ayrılıklar… Affetmek ve yoluna devam etmek... Sevgili olmak, ilişkiye girmek, evlenmek, çocuk yapmak ve birbirini aldatmak… Boşanmak. Ardından gelen nefret ve öç alma isteği… Hayatın temel özeti bu mudur sizce? Boşanmalar, ayrılmalar ardından tekrar tekrar aynı kişilerle birleşmeler… İlkinde olmadıysa ikincisinde başarabilir mi çiftler? İlişkiyi bir diğerine karşı üstünlük olarak yorumladıkları sürece, hayır başaramazlar. Çünkü ilişki bütünlüktür, bütün olma çabasıdır. İki ayrı bireyin kendi bireyliklerini koruyarak bütünü oluşturma gayretleridir... Eğer kendimizden hoşnutsak, kendimizi biliyorsak, seviyorsak, saygı duyuyorsak her kim ile ilişkideysek keyif alırız. Asıl keyif aldığımız şey ise ilişki değil, özünde kendimizizdir. Bana göre…

İlişki esaslarına yoğunlaşmak gerekli mi her zaman? Geriye dönüp bakmak gerekli mi? Yoksa sadece akışına bırakmak mı hayırlı olan? Acaba her daim direksiyon da mı olmalıyız? Eşim motosiklet eğitimi aldığı zaman hocaları onlara viraja girdiklerinde ne yapacaklarını anlatırken;  ‘Hep en ileri en uç noktaya bakarak dönmekte olduğunuz virajın içine değil çıkışına bakın, eğer geriye bakarsanız düşersiniz’ derlermiş. Hayatımız da böyledir geriye baktıkça ilerleyemeyiz. Başkasının hayatını mahvetmeye çabaladığımızda aslında kendi hayatımızı yok etmeye çalışmakta olduğumuzu unutmayalım. İlişkilerimize sahip çıkarken önce kendimize sahip olmamız gerektiğini hatırlayalım…

Sevgiyle kalın,

Sy