24 Aralık 2011 Cumartesi

Yerken önlük gerektiren her yemek lezzetlidir.

Evet, üstümüze damlayan bir parça sos ya da masa örtüsüne düşen bir lokma. Bunlar, yemekten keyif aldığımızın ve tadına vararak yediğimizin göstergesi değil mi? Düşen parçayı alıp ağzımıza atarız ve ağzımızın kenarına da bulaştırırız. Sonra parmağımızla ağız kenarını sileriz. Ortamına göre yetmedi parmağımızı da yalarız.

Bir an gözümde bir bebek canlandı bunları ilk duyduğumda. Yeni yeni kaşığı keşfeden bir bebek. Mama sandalyesinde oturmakta ve o küçük bacaklar kımıl kımıl oturduğu yerde. Tabağını ona verdiğimizde ışıl ışıl bakar kaşığa Öyle heyecanlıdır ki kendi deneyiminden- agu mugu eşliğinde ses çıkartarak beceriksizce kaşığı kavrar ve kaşık ağzının yolunu bulana kadar masaya döker, üstüne damlatır, burnuna sıvar. En nihayetinde kaşık ağza vardığında o lokmadan geriye kalanı büyük bir iştahla açtığı ağzına bir kaç denemeden sonra sokmayı başarır. Sonrasında bir mucize gibi müthiş bir gülümsemeyle kendini kutlar. Öylesine mutludur ki. Onu izlerken öylesine gurur duyarız ki bu beceriksizce yapılan yemek yeme girişiminden. Bizim yavrumuzdur o işte. Mama sandalyesinin karşısında alkışlarız onu büyük bir gururla. O, yedikçe döke saça, alabildiğine keyiflidir, tabii ki biz de. Mutluyuzdur onun kendi başına yaptığı girişimden. Yere düşen lokmalar, paçalara damlayan yemek, önlükteki bulamaçlar gözümüze en nadide sanat eseri gibi görünür. Mutfaktaki sevgi ve mutluluk tüm eve oradan da tüm evrene dağılır. Karnı doyunca kalan yemekle oynamaya başlar. Kaşığa aldığı yemeğine parmağını sokar, sonra parmağını yalar, hızını alamaz avucu ile yemeği alır ve ağzına doldurur.

Yemek yerken kim bu kadar utanmaz, şımarık, kirli olabilir? Kim bir kaşık yemek ile saatlerce mutlu olabilir? Kim etrafın ne düşüneceğine veya ne yapacağına aldırmaksızın umarsızca mutlu olabilir bir lokma yemekle? Bir çocuk, sadece bir çocuk başarabilir bunu.

Hepimiz bir zamanlar bu çocuk gibiydik, umarsızca mutlu olabilen ufak şeylerle. Hiçbir önyargımızın veya bilinçaltı kalıplarımızın olmadığı zamanlarda birer çocuktuk. Saf ve basit şeylerle mutlu olabilen çocuklardık. Yaşam sevilmekten ibaretti o zamanlar. Sadece sevgi vardı zihnimizde... İşte bu cümleyi duyduğum zaman o çocuğu yaşamak istedim bir kez daha. Artık yemek yerken hayali bir önlüğüm var. Alabildiğince doğal ve pırıl pırıl bir zihinle yemeğimden keyif alıyorum. Dökülürse lokmalarımdan parçalar bir gün hayali önlüğüme; öyle bir gülümseme kaplayacak ki yüzümü; önce evim sonra da evren mutlulukla ışıldayacak benim için...

İşte bu yüzden yerken önlük gerektiren her yemek lezzetlidir.

Hayattan zevk alarak, sevgiyle ve mutlu kalın,

Sy



1 yorum :