23 Aralık 2011 Cuma

Sorular ve cevaplar...


Sorular… Her zaman soracak sorumuz vardır değil mi? Her şeyi öğrenmek isteriz. Merak da vardır işin içinde. Bilgili olmak isteriz. Her şeyi bilmek, her sorulana cevap verebilmek isteriz. Bilmiyorum demek “iyi” bir şey değildir. Hele de soru soran kişiyi kendimize denk görmüyorsak. E ondan üstünüz dolayısıyla bilmiyorum dememeliyiz. Doğrusu budur! Bilmek güzeldir…

Niye her şeyi bilmek zorunda olalım ki? Ne mecburiyetimiz var? Bizi öğrenmeye koşullandıran nedir? Bilmiyorum desek ne olur, dünya dönmeyi durdurur mu? Hadi in bakalım sen bu soruyu bilemedin mi der?

Bana göre bilmemek güzeldir. Her şeyi bilmek zorunda değilim. Her an her şeyin değiştiği bir evrende; seçeneklerin çeşitliliği arz-ı endam ederken her saniye; neyi yakalamaya çalışacağım ki bilerek? Bilemezsen hayatı mı ıskalarım? Hayır. Bazen bilmiyorum demek seçeneği harika bir kurtarıcı da olabilir. Niye bu açıdan bakmayayım ki? Kendimi bilmeye koşullandırırsam zamansız bilmeyi seçmiş olurum belki? Bilmemenin zamanı vardır ve o zaman geldiğinde bilirim. Ben buna inanıyorum.

Belki de bu bir öz değer sorunudur. Her hangi bir şeyin yokluğunda öz değerin eksildiği söylenir. Bana göre de tam tersi mevcuttur. Benim öz değerlerim fazla ise sorun yaşarım. İç çatışma yaşarım Ben’le ”Ben” arasında. Onun beni rahat bırakması için sessiz kalmaya ihtiyacım vardır. Egom susar gerçek sesimi duyarım. Bunun için de sessiz kalmaya ihtiyacım vardır. Her dakika konuşarak, her şeyi sorarak ve her şeye cevap yetiştirmeye çalışarak kendi sesimi,  iç sesimi nasıl duyarım ki?

Durmadan konuşur soru sorarsam eğer çoğu cevapların içinde ki yargıları ayrıştıramamam. Yanlış düşünceleri duyamam çünkü bir sonraki soruya hazırlanmakta olurum. Doğru ve yanlış diye nitelendirilmiş olan göreceli kavramları ayırt edememeye başlarım. Başkalarının doğru ve yanlışları benimkiler haline gelmeye başlar. Fark edemem çünkü sadece soruya hazırlanmakla meşgulümdür. Yılların deneyimleri sonucu oluşmuş ve yerleşmiş olan başkalarına ait duygu ve düşünceleri kayıt halinde almaya başlarım. Fark edemem ki! Sadece bir sonraki soru ve cevaplara odaklanmıştır zihnim. Fotokopi makinası gibi çalışmaya başlarım. Söylerler not alırım, çoğaltılmış fotokopi notlarını kayıt altına alırım, istem dışı. Sürekli kopyalanan düşüncelerden oluşmaya başlar hayatım bir anda.

Oysa ben soru sorarken aslında cevabını içten içe bilmeliyim. Bilmeliyim ki alacağım cevaplardan ziyade vereceğim cevapların bir anlamı olsun.  Nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğumu göstermeli sorularım, alt yazı olarak cevaplarım içinde yayına başlamalı. Böylece karşımdaki algılar zorlanmadan soru ve cevap birlikteliğini alabilmeliler. Çekirdek düşüncelerimin ne kadar farklı olduğunu yansıtabilmeli sorularım. Etrafımın ve yaşadığım dünyanın direksiyon başında olup beni virajlara sokmasını tercih etmiyorsam eğer, bunu tersine çevirebilmeliyim soru ve cevaplarımla. Duyduklarımla hissedip düşünmek ve soru sormak yerine, kendi hissettiklerimle oluşturmalıyım sorularımı. Sorularım; kendi hislerimi, deneyimlerimi, tercihlerimi, benim oluşturduğum verileri koyabilmeli cevaplarımın içine; eş zamanlı olarak.  O zaman benim düşüncelerim, benim sorularım ve benim cevaplarım oluşmuş olur. Sizce de öyle değil mi?

Eğer ne düşünüyorsam oysam; ne soruyorsam da oyum. Cevabı da ne olduğum, ne yaptığım, kim olduğum, neyi oluşturduğum olmalı, bana göre.  Zihnimizi kayıtlı olan sorulardan temizleyip, özgün sorularla doldurmayı seçmeliyiz.  Hani sık sık duyarız;” Konuşmuş olmak için konuşuyor işte” derler. Soru sormuş olmak için sormayalım diyorum ben de ilave olarak. Cevaplayabildiğimiz sorularımız olsun. Cevaplayamadıklarımızın da arayışında olalım. Hazıra konmayalım.

Sorularımızla kendimizi deneyimleyelim. Kendimize ulaşmak için soru soralım. Kendimize soracağımız her sorunun cevabı bizi bize biraz daha yaklaştıracaktır. Olmak ile yapmak arasında fark vardır derler. Ben olmak üzerinde durmayı seçtim. Her sorumla, her cevabımla, her seçimimle “ olmak” yolunda ilerlemek istiyorum. Olabildiğince…

“Nereye kadar?” diye soruyorum kendime. “ Ruhumun olduğu yere kadar” diye de cevaplıyorum kendi sorumu. Siz de kendinize soru sorun, kendinize ulaşmak için...

Nereye kadar gitmek istiyorsanız oraya kadar gidebilmenizi diliyorum.  
Soru ve cevaplarınızın arasında sevgiyle kalın,
Sy

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder