Geçen akşam oğlumla baş başa yemek yeme fırsatımız oldu. Dışarı çıktık ana oğul. Çok uzun sürmedi yemek ancak dolu dolu sohbet ettik. Tanrım ne kadar çabuk büyüyor çocuklarımız! Ne kadar bilinçliler! Biz hala onları bebek halleriyle hatırlamayı yeğlediğimiz için güzel şaşkınlık anları yaşatıyorlar bize zaman zaman. Çok şükür… Sohbetimizin içinde kısa bir an şu iki sözcüğü kullandı; "zorunluluk" ve "sorumluluk." İyice algılayabilmem için de uzun uzun örnekler verdi bana. Oysa ben anlattıklarını algılayamadığım için değil, bu kadar bilinçli ve farkında olduğunun “farkında” olmadığım için yarım ağız şaşkın bakmaktaydım.
Bu sene üniversiteden mezun oluyor. Hayatında neler yapmak istediğinden bahsetti biraz. Bunları sırasıyla yaşama aktaracağını ve nasıl yapacağını anlatmaya başladı. Bir ara şöyle dedi:
“Anne ben zorunluluklarım ve sorumluluklarımı birbirinden ayırdım” dedi. Hatırlar mısın ben üniversite sınavına girerken insanlar “İnşallah istediğin bölümü kazanırsın” diye dua ediyorlardı. Sonrasında istediğim bölümü kazanınca ”Şanslısın oğlum” demişlerdi. Mezun olmama yakın şu duayı duyuyorum “İnşallah istediğin işe girersin de emeklerin boşa gitmez.” Benim için üniversite bitirmek ve diploma almak bir zorunluluk, mecburiyet, görev. Evet, ben istediğim bölümü kazandım ancak o zamanki isteğimle şimdi arasında fark olabilir. İstediğim işte çalışmak ve seveceğim işi yapmak ise sorumluluğum. Sırf hayatımı kazanmak için istemediğim bir alanda çalışmak zorunda kalırsam o zaman sorumluluğumu almamış olurum ve her mutsuzluğumda başkalarını suçlarım. Hâlbuki seçtiğim işte mutlu olup olmadığım benim sorumluluğumdadır. Sence de öyle değil mi?
- Evet, oğlum katılıyorum. Sen üniversite okumak istemiş miydin yoksa zorunlu olduğun için mi gittin? Şimdi biraz sorumluluk hissettim sen okul hakkındaki düşüncelerini açıklayınca.
- Hayır, yanlış anlama sakın. Ben siz zorunlu kıldığınız için değil okumak istediğim için okudum. Zorunlu ve sorumlu kelimelerini açıklamak için okul örneğini verdim. Bak başka bir örnek vereyim istersen. Diyelim ki okul bitti, işim var, hadi evleneyim artık dersem bu bir zorunluluk olur. Çünkü kendi isteklerimi ve hayallerimi biraz olsun gerçekleştirmeden evlenirsem, iki kişinin hayalleri ve istekleri omuzlarıma biner. Bu da zorunluluk olur. Oysa bir parça olsun hayattan zevk alabilmişsem ve artık birlikte olduğum kişiyle her anımı birlikte geçirip, her şeyi birlikte yapmanın zevkine varmak için evlenirsem; beraber yapacağımız her şey ikimizin sorumluluğu olmaya başlayacaktır. Böylece kendi istediklerim için onu manipüle etmemiş olurum. Benim ve onun diye bir kavram ortadan kalkar; bizim kelimesi gelir hayatımıza. Benim istediklerimi yapalım zorlaması kalkar ortadan. Kavga çıkmaz, her daim sevgi ve huzur olur. İnsan kendi isteyerek aldığı sorumlulukları yerine getirirken zorunluluk duymaz. Yoksa durmadan O ne ister, O ne yapar diye düşünüp dururuz. Yanlış mı? Kaldı ki evlenmek hiç bir zaman ne zorunluluk ne de sorumluluk olmalı. Kalıcı bir aşkla başlamalı, harika bir sevgiyle devam etmeli, mutlaka saygı unsuru da olmalı. Babamla senin evliliğin gibi örneğin.
- Çok doğru tamamen katılıyorum. Böyle bir beraberlikte sevgi ve saygı oluşur kendiliğinden. Peki, çalışacağın işten neler bekliyorsun?
-Faturalarımı ödeyebilmeyi, alıştığım ve sürdürmek istediğim bir standart var ise onu sürdürebilmeyi istiyorum. Ancak bu istediklerim olmazsa ben de durumum ne ise ona uygun yaşamayı seçerim. Sırasıyla her şey olur zaten, aceleye gerek yok diye düşünüyorum. Bir de insan koşulları ne olursa olsun işinde gerekeni yaparsa niye mutsuz olsun ki diyorum. Sonuçta iş yaşamak için bir zorunluluk ama o zorunluluktan elde ettiğim gelirle nasıl yaşayacağım ise benim sorumluluğumda. Sen şimdi “İşe gir çalış da sevmediğin bir işse, bakalım ne kadar iyi yapmaya çalışırsın o işi?” dersin. Her şey geçici anne ömrümün sonuna kadar sevmediğim bir işte kalırsam eğer haklı olabilirsin. Sevmiyorsam zamanı gelince seveceğimi seçerim ben de. Haksız mıyım? Benim hedefim hayatımı sürdüreceğim zorunlu işi seçmek değil ki. Hedefim hayatımı yaşamak. Yaşantımın sorumluluğu bana ait ise, zorunlu hallerden çıkmak da benim işim. Annem, canım annem korkma ve sakın üzülme, ben başımın çaresine hep bakabilirim. Kendime bu konuda güveniyorum.
-Seni seviyorum oğlum, sakın hayatını ve hayatında yapmak istediklerini hiç kimse için erteleme. Seçimlerin hep sana ait olsun. Eğer bir erteleme yapacaksan da kendi seçtiğin iki seçim arasında yap bu ertelemeyi. Kalbinin ve aklının sesini duy her zaman.
- Tamam, anne gaz vermene gerek yok hesabı ben ödeyeceğim. Bu arada ben de seni seviyorum. Hadi eve gidelim bitirme projemin raporu var yazılacak. Al sana zorunluluk örneği işte.
Eve dönerken kendimi “gereksiz” hissettim eminim ki oğlum da böyle düşünüyor. Mutlu oldum aniden. Çünkü ben ne kadar gereksiz olursam oğlumda o kadar “özgür” olabilir. Yaşamak için bana ihtiyaç duyduğu sürece ben de O da özgür olamayız ki! Oğlumu çok seviyorum ve onunla gurur duyuyorum, çocuklarımızın hayatları hep kendi hayatları olsun.
Sevgiyle ve hep özgür kalın,
Sy
Göz pınarlarımda aktı akacak yaşlarla okudum yazınızı...Anne olarak sevgiyle beraber bir çok güzellikleride verebilmiş olmanın hazzı vardı her satırda.Gerçektende çok hızlı geçiyor zaman ,dünün çocukları bu günün olgun birer yetişkini olarak karşımıza çıkıveriyor.Şimdi biz onların gözünden hayata bakıyoruz ve bir çok şeyi onlarla yeniden öğreniyoruz.Artık kanatları geniş ve güçlü, uçabileceği en yüksek tepeye uçabileceğini biliyoruz ve biliyoruzki ne kadar uzakta da olsalar ,hep kalbimizdeler,hep kalplerindeyiz..Sizin sohbetinizle bende geçmişe bir otuz yıl önceye giderek oğullarımı tekrar yaşama fırsatı buldum ellerinize ve yüreğinize sağlık.Oğlunuza hayatının her anında sevgi ve başarı diliyorum..Sevgilerimle.Sulhan...
YanıtlaSilO hazzı yansıtabildiysem ne mutlu bana. Çok teşekkürler güzel dilekleriniz için. Sevgilerimle.
YanıtlaSilDoğada Allahın Canlılara bahşetmiş olduğu yüce bağ."ANNELİK"
YanıtlaSil