10 Aralık 2011 Cumartesi

Sevgi evrendeki en güçlü enerjidir.

Yaşam dediğimiz nedir ki? Başlar ve biter. Başı bellidir, sonu bellidir. Doğarsın ve zamanı gelince ölürsün. Hiç ölmeyip de kalanını gördünüz mü bu dünyada? Ya da doğmayıp anne rahminde yaşamını sürdüreni duydunuz mu? Eğer normalseniz ve bu dünyada birlikte yaşıyorsak hayır demişsinizdir. Başka boyut veya gezegende iseniz bilemem. Peki, o zaman yaşam dediğimiz şeyin başı ve sonu belli ise; bu ikisinin ortasındaki zaman diliminde ne oluyor da her birimiz için farklı yollar ve yaşamlar ortaya çıkıyor? Kendiliğinden mi oluyor yoksa bizim de etkimiz var mı bu değişken yaşamlar üzerinde? Var var inkâr etmeye kalkmayalım. Var da bunun farkında olanımız var mı? Sebebini bilen var mı? 

Muhteşem hayat süren insanlar neden muhteşem bir hayat sürdüklerini çoğu zaman bilmezler. Hatta yaşamlarının muhteşem olduğunun bile farkına varmazlar. Hep kötü bir örnek gördüklerinde kendilerinin ne kadar şanslı olduğunun farkına varırlar. Çalışmak ve hırslı olmanın, para gücünü kazanmanın onlara bu hayatı sağladığını düşünürler çoğu zaman. Çalıştıkları için kazanmışlardır; doğaldır, çalış senin de olsun diye düşünürler. Hayatında sorunlar olanlar ise, şanssız olduklarını düşünürler. Çalışırlar, çabalarlar; başarılı olamayınca, kader işte, ne yapsam olmuyor derler. Basiretim bağlandı derler, kaderim veya alın yazım ne yapayım derler. Onlarda aileden var, ben kendimi yırtsam da başaramam derler. Memleketin durumu da kötü benim durumum iyi olsa kaç yazar derler. Ben neye el atsam kuruyor derler. Yani yaşamda iki ana nokta var o zaman değil mi? Hayatımızdaki olumlu şeylerle olumsuz şeyler, yaşantımızın tamamını etkiliyor. Kısaca böyle yorum yapabiliriz herhalde. Mutlu olanlar, mutsuzları fark ettiği zaman ne kadar mutlu olduğunun farkına varıyor; mutsuz olanlar da, mutlu olanlara bakıp, ben de bunu hak ediyorum aslında diye hayıflanıyorlar. Bu iki kesimin ne farkı var birbirinden de biri mutlu diğeri mutsuz? Biri şanslı, diğeri şanssız? Birine Allah yürü ya kulum demiş, diğerine b.k yeme otur aşağıya demiş? Aslında bir farkları yok, sadece birinin hatırında olan bir güç var, diğeri ise bu gücün farkında bile değil. Hangi güç peki bu?

Güzel kokan çiçeği seviyoruz, kokusuz olanı sevmiyoruz. Okula gitmeyi seviyoruz ancak üst sınıflara geçince, problemler zorlaşıyor, ezberimizin kuvvetli olmadığını fark ediyoruz ve sevmemeye başlıyoruz. Okul bitince severek bir işe giriyoruz, başkalarının aldığı maaşları duyunca işimizi sevmemeye başlıyoruz. Arabamızı severek alıyoruz, yeni modeli çıkınca elimizdekini sevmemeye başlıyoruz. Hayat arkadaşımızı severek evleniyoruz, yaşamdaki çeşitli zorluklara göğüs germekten yorulup artık sevmemeye; beraberliğimizi mecburiyete dönüştürmeye başlıyoruz. Sinemaya gitmeyi seviyoruz ancak zamanla evde oturmayı tercih ediyoruz çünkü dilediğimiz zaman filmi durdurup tuvalete gidebiliyoruz veya çay yapıp içebiliyoruz ya da yorgunsak yatıp ertesi gün kaldığımız yerden seyretmeye devam edebildiğimiz için artık sinemaya gitmeyi sevmiyoruz. Yaşadığımız şehri seviyoruz ancak hayat pahalılaşınca ya da nüfus sayısı artınca daha tenha yere veya ucuz yere yerleşmeyi istiyoruz ve yaşadığımız yere olan sevgimizi kaybediyoruz. Peki, bu kadar çabuk kaybettiğimiz sevgi bizim yaşantımızı olumlu ya da olumsuz etkileyen bir unsur mudur? Sizi bilmem ama bence evet.

Doğarken herkese eşit miktarda sevgi dağıtılır. Sevgi derken kahveyi sade, keki kakaolu sevmekten bahsetmiyorum. Bu sevgi başka; bu sevgiden kastettiğim bir GÜÇ. Hem de olumlu bir güç. Harika bir güç! Zamanla çoğumuz bu güce sahip olarak doğduğumuzu unutuyoruz. Yaşamda bize sunulanlardan bir sonrakine “level atlarken” cebimizden sevgiyi düşürüyoruz. Hem de hiç hissetmeden. Bazen de hoyratça atıveriyoruz onu. İnsanlar her şeyi ya sevdikleri için yaparlar; ya da sevmedikleri için yapmazlar. Şarkı söylemeyi seversen söylersin, jimnastik yapmayı seversen yaparsan, doktorluk mesleğini seversen doktor olmayı seçersin, teknolojiyi seversen o bölümleri seçersin, güzel sanatlara ilgin varsa mimar, heykeltıraş, ressam olmayı seçersin. Seçerken de seversin… Sevmezsen yapmazsın hiçbir şeyi. Demek ki sevgi bir his veya duygu değil sadece; aynı zamanda seni harekete geçiren bir güç. O zaman hayatından o gücü çıkarma. Çıkarma ki o güç seni hep yukarılara taşısın, hep iyi şeylere ulaştırsın. “Sevgiyi çıkardığınızda yeryüzü mezara dönüşür” demiş şair Robert Browning.

Sevgi evrendeki en güçlü enerjidir ve sevginin güç olduğunu unutmayalım ve bu güç her zaman bizimle; kalbinize bakmanız yeterli.

Sy

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder