30 Mayıs 2012 Çarşamba

Hayat böyle bir şeydir işte Lala Paşa!


Hafta sonu dostlarla beraberdim. Her ailede olduğu gibi onlarında ufak tefek sorunları oluyor. Böyle sorunlarından birini de bizim yanımızda yaşadılar. Herkese olabilecek durumlardı bunlar, onlara özel değildi. Ancak o an için tüm dünya durmuştu ve onlar alabildiğine kişiye özel algılayarak yaşadılar bu durumu.  Sorun şuydu; arkadaşımın ağrıları vardı ve bıktırmıştı bu ağrılar onu. Sonunda uzun araştırmalar sonucunda derdi tespit edildi ancak belli bir dermanı yoktu. Acıyla baş başa kalacağı durumlar daha fazlaydı, bitkisel bazı ilaçlar alması gerekiyordu, hareket etmesi gerekiyordu vs. Dolayısı ile canı sıkkındı. İstiyordu ki bir hap alsın ve sorunu çözülsün, hemen. Haksız olmadığı noktalar yok da değildi doğrusu. Sürekli acı içinde olmak ve hareketlerinin kısıtlanıyor olması onun gibi hareketli biri için oldukça zordu. Sızlanmayı seven bir tip değildir benim dostum, her şeyini içinde yaşar. Hani “içine ağlar” deriz ya aynen öyledir işte benim arkadaşım. Böylesi duygular içindeyken her kafadan bir ses çıkmaktaydı ve oldukça yorucu geçiyordu akşam onun için. Kimse de farkında değildi. Ta ki ‘ Neden ters cevap veriyorsun ben bunu hak edecek ne yaptım’ diye eşi sesini yükseltene kadar. Sorulan soruya tam iki kez cevap vermiş ve aynı soruyu iki kez yanıtlamış olmanın sıkıntısı bir yandan, kısıtlı hareketlerle ve her harekette acıyı hissederek hizmet etmeye çalışmak öte yandan, bu soru onu tam da can evinden vurmuştu doğrusu. Görebildim gelecek olan cevabı ve ‘hayır’ dedim içimden. Ama olmadı geldi o cevap.

”Ne alakası var bu söylediğinin şimdi? Canım yanıyor ve buna rağmen üstüme geliyorsun?”
“Gelmiyorum sadece ayıp oluyor sabah gidip akşamın körüne kadar çalışıyorum, bütün gün istediğini yaparken canın yanmıyor da ben bir şey sorunca mı yanıyor? Allah aşkına istediğim sadece saygı biraz ya, yeter artık!”
 “ Ben mecbur muyum her dakika alttan almaya, güler yüzlü olmaya, her şeyi idare etmeye? Benim canım yanamaz mı? Benim canım sıkkın olamaz mı? Ben hasta olamaz mıyım?”
“ Bunlar bana saygısız olman için geçerli bir sebep değil ama!”
“ Benim sağlığımdan daha önemli yani sana saygı duyulması?”
“ Senin canın yanıyorsa söyle birlikte yansın canımız ama ayıp oluyor bu cevapların üzüyor beni. Kumandayı uzatır mısın şuradan.”

Benim çocukluğumda da böyle sahneler yaşanırdı bizim evde. Hatta birde şöyle bir cümle vardı ki asla çıkmazdı hafızamdan. Beklerdim hep hangi tarafın söyleyeceğini. Her tartışmada kullanılırdı bu cümle: “ Ben Lala Paşa eğlendirmiyorum, canım çıkıyor benim!” Kim bu paşa? Kim kimi eğlendiriyor? Lala paşa kim? Eğlence varsa niye kavga var? Ben Lala Paşayı eğlendirmek zorunda kalacak mıyım acaba? Ben bu paşayı tanıyor muyum? Yıllarca çözemedim bu soruları, bulamadım cevapları. Bizim evde hep bir Lala Paşa vardı. Ben hiç denk gelmedim ama tanışık olduğumuz belliydi. Her ne kadar karşılaşıp sohbet edemesek de Lala Paşa bana bir şey öğretmişti aslında. Ancak zamanla ben unutmuştum bunu. Birkaç sene önce hatırladım. “Her ne yaşıyorsan anlat, anlat ki karşındaki de bilsin. Mutlu musun, sağlığın mı bozuk, o anda ne hissediyorsun, açıkla, net ve dürüstçe.”  Bunu öğretmişti bana Lala Paşa, annem ve babama her misafirliğe geldiğinde…

Arkadaşım eşine gündüz ki doktor seansını söylemiş olsaydı, eşi kendi problemini göz ardı eder, arkadaşıma daha şefkatli davranırdı. Yardım ederdi. Şükretmeyi bilseydi başına gelene, sevinseydi önemli bir derdi olmadığına, korkunç bir hastalığı olmadığına -evet ilacı yoktu ama öldürücü ya da korkutucu bir hastalığı yoktu-  bu kadar sıkıntılı olmazdı tüm gün boyunca, dolmazdı. Hem verilen ilaçları kullandığı zaman ağrıları hafifleyecek ve zamanla yok olacaktı… Eşi etrafında olanlara bir parça daha dikkat etseydi, nasıl olsa evdeyim herkes beni olduğum gibi çekmek zorunda demeseydi, eşinin acısını fark edebilirdi.  En ufak bir tartışmada erkek egemenliğini ortaya koymasa, eski olaylardan derlemeler yapmasa, kazanç ve maddiyatı vurgulamasa belki böylesine tepki çekmezdi…

Hayat değişir, bizler değişiriz ancak farkına varmayız bu değişimin ve akışın. Değişim her zaman iyiye doğrudur çünkü evrimin gerektirdiği budur. Tersi mümkün değildir. Değişimin kötüye doğru olmasını seçen, isteyen, düşünen ve oluşturan bizleriz. Bunu görmemiz değişim hakkındaki düşüncelerimizi değiştirmeye başlamakla mümkün olur ancak. Bu da bizi değiştirmeye başlayacak olan yegâne olaydır. Daha duyarlı olalım, daha farkında olalım ve olayları kişiselleştirmeyelim her bulduğumuz fırsatta.

Hayat dediğimiz, yaşam dediğimiz şeyler de enerjiden ibarettir. Tıpkı bizlerinde enerjiden oluştuğu gibi, isimlendirdiğimiz bu kavramlar da enerjilerden oluşmaktadır. Dolayısıyla enerji olan bir şeyin durağan olmasından söz edilemez; her zaman bir değişim ve hareket mevcuttur. Hayat değişiyorsa, yaşam akıyorsa o zaman biz niye sabit kalalım ki? Bizlerde değişebiliriz değil mi?

Sevgiyle kalın,

Sy

1 yorum :

  1. Lala Paşa hemen hemen her eve konuk olan ve eğlendirilmeyi pek seven bir paşa olduğu kesin..Zira benim çocukluğumdada annemin dilinden hiç düşmezdi.Belkide anneler ve beyler pek eğlenceli olmadığı için sürekli mutsuz bu paşa.Herhalde sorun paşada değil:)
    sevgiler
    Sulhan

    YanıtlaSil