Çocukluğumdan
hatırladığım şeyler arasında mutlu evlilik, harika ilişki diyebileceğim anılar
yok hafızamda. Ebeveynlerimin ki pek mutlu bir evlilik sayılmazdı. Bu yüzden
etrafımdaki her evliliği-mutlu evlilik işte budur- diye seyrederdim. Büyüdükçe
benim tanık olduğum o mutlu anların bir de dört duvar arasında baş başa
kaldıkları zaman izlenmesi ve sonra karar verilmesi gerektiğini keşfettim.
Acıttı bu keşif. Acıttı ama gözümü de açtı, daldım araştırmalara…
Büyüdüm kendi aşkımın
ve evliliğimin çok öncesinde gene daldım hayallere. Nasıl bir evlilik,
birliktelik, beraberlik, ilişki sürdürülmeliydi ki bireylerin her biri ayrı
ayrı hem de birlikte mutlu olabilsinler? Zamanla etrafımda şahit olduklarıma
baka baka anladım ki plan ve program çerçevesinde olması ihtimal dâhilinde
değil. Yaşam gelişiyor, sen gelişiyorsun, ilişkiler gelişiyor; yön değişiyor,
yol değişiyor. Planlanan ile gerçekleşen pek de tutarlı olmuyor. Aşk güzel bir
şey ama Nasreddin Hoca’nın da dediği gibi : “ Ya tutarsa”
Harika bir evliliğim
var. Yirmi yedi yıldır devam ediyor sevgimiz. Artarak, katlanarak, çoğalarak
her geçen gün daha mutlu daha keyifli süregelen bir ilişkim, birlikteliğim,
beraberliğim, evliliğim var. Sevginin yanı sıra müthiş saygı duyarız
birbirimize. Düşünceliyiz, korumacıyız. Eğlenceliyiz, meraklıyız,
araştırmacıyız. Ancak asla zorlayıcı ve hükmedici olmadık. Sevgi ve
saygının uyumunu kullandık yaşantımızda. İyi geldi…
Biz salt sevdik
birbirimizi. Altında başka hiçbir sebep yoktu. Tek
istediğimiz birlikte olmaktı. Birbirimizden beklediğimiz veya karşılığını almak
istediğimiz hiçbir şey yoktu aramızdaki bağda. Birbirimizin eksiklerini olması
gerektiği gibi giderdik birçok konuda ama bu birimizi diğerine karşı üstün
duruma asla sokmadı. Tamamlamaya çalışmadık birbirimizi, her birimiz birey
olmaya devam ettik ilişkinin içinde. İkimizi bir araya getirip -hah işte şimdi
tamamız-demek birimizden birinin var olmadığı anlamına gelirdi bizim için.
İkimizde bunu gördük ve birbirimizin varlığına saygı duyduk…
En başından beri neysek
oyduk. Farklı davranmadık veya farklı tanıtma gayreti içinde olmadık kendimizi.
Olduğumuz gibi davrandık, dürüst ve açık. Yalana yer yoktu bu birliktelikte,
gizliliğe hiç yer yoktu. Ne yapmak istediysek özgürce ortaya koyduk kendimizi.
Güven o kadar sağlam bir temele oturdu ki bizim ilişkimizde bazen etrafımızdakiler
tarafından eleştirildik. “Millet babasına bile güvenmezken sen bu adama nasıl
bu kadar güvenirsin?” diye soran çok kişi oldu. Ona güvendim çünkü ben kendime
güveniyordum. Ta en başından beri…
Yapmak istediklerimizi,
hayallerimizi oluşturduk kâh bireysel kâh birlikte; imkânlarımız elverdiğince,
zorlamadan. Bireysel fedakârlıklarda da bulunduk, birlikte fedakârlık ta yaptık
yeri gelince. Bunların hiç biri aramızda soruna yol açmadı ya da güç
gösterisine. Birbirimizi kalıplara sokmaya çalışmadık, başkalarına benzetmeye çalışmadık,
birbirimizin kopyası olmaya ise hiç çalışmadık. Özgün kalmaya çalıştık sadece…
İkimiz birbirimizi
severken farkında olmadan kendimizi de sevmişiz aslında. Farkında olmadan
diyorum çünkü ilk başlarda bu bilinç ve anlayış düzeyinde değildim. Zamanla olgunlaşıp da kendimizi sevdiğimizin
farkına varınca daha da büyüdü aramızdaki aşk. Sağlamlaştı, temelleri sımsıkı
geçti yerin en altına kadar uzandı sevgimizin kolları. Başkalarının
söyledikleri veya yaptıkları bizi hiçbir zaman yıkamadı, ilişkimizi sarsamadı. Birbirimize
alıştık ve birbirimizi öğrendik. Hala da öğreniyoruz, keşfediyoruz. Sevgiyi ve
saygıyı geliştiriyoruz. Biz kendi işimize baktık her zaman…
Evlilik aşkı öldürür
mü? Evlilik zamanla monotonlaşır mı? Bu sorulara benim bakış açım şu: “ Nasıl
istiyorsanız öyle olur. Gerçek sevgi ve aşkla başlayan bir evliliği sit com
yapmakta sizin elinizde, belgeselde. Her şeyde bir ayna vazifesi gördüğümüzü,
düşünüp oluşturduğumuzu, yarattığımızı ve seçtiğimizi yaşadığımızı düşünürsek
eğer…”
Sevgi ve saygıyla
kalın,
Sy
harika bir anlatımla sevgiyi nasıl yaşayacağımızı örneklemişsin.teşekkürler.berr
YanıtlaSil