Ruhani anlamda
gelişebilmek için hep içimize dönmemiz gerektiği söylenir. Başkalarının
yaptıklarını yargılamayın, eleştirmeyin denir. İnsanları olduğu gibi kabul
edin, hatalarını yüzlerine vurmaktan zevk almayı bir kenara bırakın diye
tavsiyelerde bulunulur. Nasıl affetmeyi öğrenebiliriz diye çeşitli yollar
sunulur. Böylece siz değişirseniz etrafınızı da değiştirebilirsiniz derler. Söz
konusu değişimin kalıcı olması için yapılan bir öneridir bu aslında. Sevginin,
şefkatin dünya üzerinde yayılması amaçlanır bu çalışmalarda. Bir diğer açıdan
da yaratıcılığınızı geliştirmeye yöneliktir. Tabii ki hiçbir zorlama ve
koşullandırma olmaksızın sunulur bu öğretiler. Yani ister alırsınız ister
almazsınız. Size kalmış…
Peki, başkasının işine
karışmadan, yargılamadan ya da eleştirmeden nasıl duyarlı olabiliriz acaba?
Duyarlı olabilmek için ne olup bittiğini iyi bilmek gerekmez mi? Böylece sorunların
ne olduğunu, nasıl davranmamız, ne söylememiz gerektiğini daha iyi
algılayabiliriz öyle değil mi? Bunun içinde herkesin her şeyini didik didik
etmemiz lazım herhalde. Ne dersiniz?
Duyarlı kelimesinin
sözlük anlamı; algılar, duyumlar edinebilen (canlı), hassas demektir. Bu
açıklamaya bakınca benim anladığım; başkalarının isteklerini, ihtiyaçlarını,
beğenilerini gözlemlemektir duyarlı olmak. Böylece sorunların çözülmesine
katkıda bulunabiliriz ve kendimizden başkalarını da mutlu etmenin yollarını
bulmuş olabiliriz. Bu da ilişkilerimiz açısından- insanlık adına- fayda sağlar.
Tabii ki her şeyde olduğu gibi niyet esastır bu durumda da. Neden
gözlemlediğimizi netleştirmek gerekmektedir.
Kendimiz değişim
yaşıyorken odağımızı şefkat ve sevgi sunabileceğimiz noktalara kaydırmak
güzeldir. İnsanların kahvesini nasıl içtiğini, eşinin ismini, hangi sporu
sevdiğini hatırlamak fark edilmemizi sağlar. Basit ayrıntılardır bunlar ancak onlara
kendilerini önemli hissettirmiş oluruz ve bu da onları mutlu eder. İnsanların
birbirine değer verdiğinin de bir göstergesidir ayrıca- konumu ve statüsü ne
olursa olsun kendinden başkasını düşünmek büyük bir mutluluktur benim için- bizde
birini mutlu ettiğimiz için seviniriz. Sevgi dolu ortamlar oluşur etrafımızda.
Bu işlem ister özel hayatımızda olsun ister iş ilişkilerimizde bizi duyarlı ve
hassas bir insan konumuna sokar. Bunu yapabilmek için de yargılama yapmak,
eleştirilerde bulunmak ya da başkalarının hayatlarını didiklemek gerekmez bana
kalırsa. Sadece kendimizi bir anlığına onların yerine koymamız yeterlidir. Hani
şu meşhur sözümüz vardır ya: “ Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına
yapma”; ne kadar anlamlı, ne kadar dolu bir cümledir bu…
Böylece karşınızdaki
insanın sizden ne istediğini ya da neyi beklediğini anlamış olursunuz. Nelerden
mutlu olacaklarını bilirsiniz karşınızdaki insanların. Anlaşmazlıklar, sürtüşmeler,
kavgalar, çekişmeler ortadan kalkar. Siz karşınızdakine bu gözle bakmayı
becerebilirseniz aşılamayacak sorun kalmaz ortada. Çünkü bir müddet sonra sizin
gözleriniz onun gözleri haline gelir. Tek gözden bakmaya başlarsınız. Olaylara
ve sorunlara ‘bizim ‘ demeye başlarsınız, ‘Benim’ ve ‘Onun’ sorunları demek
yerine. Bu da harika bir tatmin ve memnun olma durumu yaratır. Koşulsuz sevgi
ve şefkati yaymaya başlarsınız. Her bir saniyeniz sevgiyle dopdolu geçmeye
başlar. Böylece herkes ‘Biz’ olmanın tadını alabilir.
‘Siz’
yaptığınızda veya’ o’ yaptığında her ne oluyorsa ‘biz’ yaptığında neler
yapılabilir? Gerçek bir mutluluk ve zenginliğe ulaşmaktır bana kalırsa bunun
cevabı. Küçük hareketler halinde başlayan bu sevgi tohumlarının ekilmesi kat be
kat artmaya başlar zamanla. Bütün dünyayı kaplar ve bunun kimseye –bizim etiketlememizle-
kötü olabilecek bir getirisi olmaz.Salt sevgi ve mutluluk dolu bir
dünyaya sahip olabiliriz. Ne dersiniz? Duyarlı olmaya başlayalım mı?
Sevgiyle kalın,
Sy
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder