Olduğumuzdan farklı
görünmeye çabalamak biz insanların bilindik ortak özelliklerindendir. Hep bir
şeyleri takip etmeyi veya taklit etmeyi kovalarız yaşam boyu. Sürekli kendimizi reddetme içindeyizdir. Kim
olduğumuzu, yeteneklerimizi, hayallerimizi hasıraltı ederiz. Oysa en güzel şey
özgün olabilmektir bana göre. Yapabileceğinin en iyisini yapmaya ve
olabileceğinin en iyisi olmaya çalışmak normal bir davranıştır ancak kendini kimseyle
kıyaslamadan veya ‘kimse’ olmaya çabalamadan. Sadece kendine kendin olma iznini
vermeyi bilmek gerekir diye düşünüyorum.
İnsanların iş
başvuruları esnasında yaptıkları hatalara şahit olmuşluğum çoktur. Çalıştığım
iş yerinde kendi kadrom için iş başvurularını değerlendirdiğim dönemlerde
karşıma gelenlerin çoğu duymam gerekenleri söylemeye çabalarlardı. Kendi
yeteneklerini ve eksiklerini bilmelerine rağmen bunları göz ardı edip benim
beklentilerimi anlamaya çalışırlardı. Oysa yapmaları gereken dürüstçe neye
yetip neye yetemeyeceklerini ortaya koymaktan ibaretti. Belki açık olan
pozisyondan ziyade daha farklı bir yere yönlendirilme ve kendilerini ortaya
koyabilmek fırsatları olabilirdi o zaman. Bu işe uygun olup olmadıklarını
kendilerine sormaları ve ona göre başvurularda bulunmaları gerekirdi. Böylece
çalıştıkları süre içinde severek ve yaratarak iş görmeleri mümkün olurdu.
Günümüz koşullarında
ekmek aslanın ağzında modunda hareket ettiğimiz için herkes bulabildiği işe
balıklama atlıyor. Kaldı ki iş bulabilmek başlı başına bir sorun zaten. Sorun diyorum
çünkü birçoğumuz mutlu ve yaratıcı olabileceği bir işte çalışmaktansa karnını
doyurup faturalarını ödeyebileceği işlerde çalışmakta. Hal böyle olunca kimse gerçekte
ait olduğu yerde değil, olması gereken yerde ve başkasının işini sahiplenmiş oluyor.
Mühendis şoförlük yapıyor, ekonomist halkla ilişkilerde çalışıyor, pazarlamacı
muhasebecilik yapıyor, öğretmen pazarcılık yapıyor; herkes herkesin işini
yapıyor ancak kendi işini değil. Ekonomi ve şartlar bunu zorunlu kılıyor.
Böylece zorunlu para kazanma şekline dönüşen iş hayatı, yaratıcılıktan uzak
büyük bir monotonluk denizinde savrulup duruyor. Yaşam için araç olması gereken
para, amaç haline dönüşüyor. Oysa iş hayatı bizim yaşantımızın önemli evrelerinden
birini oluşturuyor.
Ben buna iş hayatı
demek istemiyorum aslında. Bu benim için yaratıcılık sürecinin gelişme bölümü.
Doğduğumuz andan itibaren bize bahşedilenlerle yaratıcı olduğumuzun bilinciyle
dünyaya geliyoruz. Zaman içinde çeşitli vesilelerle bu yaratıcılığımız
sönükleştirilse de bizim bunu parlatıp cilalayacağımız bir fırsattır bu gelişme
süreci. Her ne kadar iç sesimiz zaman zaman susturulmuş olsa da içimizde bir
yerlerde o sesi duyabiliriz. Yeteneklerimizi biliriz. Hayallerimizi hissedebiliriz.
Sınırlarımız çizildi diye onları yaşamak zorunda olmadığımızı biliriz.
İçimizdeki gücü nasıl uyandıracağımızı biliriz. Her birimiz birer varlığız ve
özeliz. Hatalarımızla, yeteneklerimizle, sınırlarımızla, yaratıcılığımızla,
korkularımızla kısacası her şeyimizle biz kendimiz özeliz, kendimizle bir
bütünüz. Bu bütünü başkasına dönüştürmeye çalışmak niye?
Kendi kişiliğimizi
keşfetmek olmalı amacımız. Mesaimizi başkalarının ne yaptığı ve nasıl yaptığı
ile harcamak yerine kendimizi keşfetmeye yöneltmeliyiz. Mutluluğa ulaşmak için para
kazanmaya çabalamak yerine, mutluluğun bir yol olduğunu anlamak gerekir. Paranın bu
yolda sadece bir ‘ araç ‘ olabileceğini görmek gerekir; amaç değil. Yargısız,
sınırsız, kalıpların dışına çıkarak çıplak gözle görmemiz lazım kendimizi;
alabildiğine dürüstçe… Kendimiz olmalıyız her ne olabiliyorsak…
Sevgiyle kalın,
Sy
harika.berr
YanıtlaSil