19 Mayıs 2012 Cumartesi

Ne olursa olsun kendimiz olmayı seçmek


Olduğumuzdan farklı görünmeye çabalamak biz insanların bilindik ortak özelliklerindendir. Hep bir şeyleri takip etmeyi veya taklit etmeyi kovalarız yaşam boyu.  Sürekli kendimizi reddetme içindeyizdir. Kim olduğumuzu, yeteneklerimizi, hayallerimizi hasıraltı ederiz. Oysa en güzel şey özgün olabilmektir bana göre. Yapabileceğinin en iyisini yapmaya ve olabileceğinin en iyisi olmaya çalışmak normal bir davranıştır ancak kendini kimseyle kıyaslamadan veya ‘kimse’ olmaya çabalamadan. Sadece kendine kendin olma iznini vermeyi bilmek gerekir diye düşünüyorum.

İnsanların iş başvuruları esnasında yaptıkları hatalara şahit olmuşluğum çoktur. Çalıştığım iş yerinde kendi kadrom için iş başvurularını değerlendirdiğim dönemlerde karşıma gelenlerin çoğu duymam gerekenleri söylemeye çabalarlardı. Kendi yeteneklerini ve eksiklerini bilmelerine rağmen bunları göz ardı edip benim beklentilerimi anlamaya çalışırlardı. Oysa yapmaları gereken dürüstçe neye yetip neye yetemeyeceklerini ortaya koymaktan ibaretti. Belki açık olan pozisyondan ziyade daha farklı bir yere yönlendirilme ve kendilerini ortaya koyabilmek fırsatları olabilirdi o zaman. Bu işe uygun olup olmadıklarını kendilerine sormaları ve ona göre başvurularda bulunmaları gerekirdi. Böylece çalıştıkları süre içinde severek ve yaratarak iş görmeleri mümkün olurdu.

Günümüz koşullarında ekmek aslanın ağzında modunda hareket ettiğimiz için herkes bulabildiği işe balıklama atlıyor. Kaldı ki iş bulabilmek başlı başına bir sorun zaten. Sorun diyorum çünkü birçoğumuz mutlu ve yaratıcı olabileceği bir işte çalışmaktansa karnını doyurup faturalarını ödeyebileceği işlerde çalışmakta. Hal böyle olunca kimse gerçekte ait olduğu yerde değil, olması gereken yerde ve başkasının işini sahiplenmiş oluyor. Mühendis şoförlük yapıyor, ekonomist halkla ilişkilerde çalışıyor, pazarlamacı muhasebecilik yapıyor, öğretmen pazarcılık yapıyor; herkes herkesin işini yapıyor ancak kendi işini değil. Ekonomi ve şartlar bunu zorunlu kılıyor. Böylece zorunlu para kazanma şekline dönüşen iş hayatı, yaratıcılıktan uzak büyük bir monotonluk denizinde savrulup duruyor. Yaşam için araç olması gereken para, amaç haline dönüşüyor. Oysa iş hayatı bizim yaşantımızın önemli evrelerinden birini oluşturuyor.

Ben buna iş hayatı demek istemiyorum aslında. Bu benim için yaratıcılık sürecinin gelişme bölümü. Doğduğumuz andan itibaren bize bahşedilenlerle yaratıcı olduğumuzun bilinciyle dünyaya geliyoruz. Zaman içinde çeşitli vesilelerle bu yaratıcılığımız sönükleştirilse de bizim bunu parlatıp cilalayacağımız bir fırsattır bu gelişme süreci. Her ne kadar iç sesimiz zaman zaman susturulmuş olsa da içimizde bir yerlerde o sesi duyabiliriz. Yeteneklerimizi biliriz. Hayallerimizi hissedebiliriz. Sınırlarımız çizildi diye onları yaşamak zorunda olmadığımızı biliriz. İçimizdeki gücü nasıl uyandıracağımızı biliriz. Her birimiz birer varlığız ve özeliz. Hatalarımızla, yeteneklerimizle, sınırlarımızla, yaratıcılığımızla, korkularımızla kısacası her şeyimizle biz kendimiz özeliz, kendimizle bir bütünüz. Bu bütünü başkasına dönüştürmeye çalışmak niye?

Kendi kişiliğimizi keşfetmek olmalı amacımız. Mesaimizi başkalarının ne yaptığı ve nasıl yaptığı ile harcamak yerine kendimizi keşfetmeye yöneltmeliyiz. Mutluluğa ulaşmak için para kazanmaya çabalamak yerine, mutluluğun bir yol olduğunu anlamak gerekir. Paranın bu yolda sadece bir ‘ araç ‘ olabileceğini görmek gerekir; amaç değil. Yargısız, sınırsız, kalıpların dışına çıkarak çıplak gözle görmemiz lazım kendimizi; alabildiğine dürüstçe… Kendimiz olmalıyız her ne olabiliyorsak…

Sevgiyle kalın,

Sy


1 yorum :