Bir insanın hayatında
hangi işi yapacağını seçmesi kaçınılmaz bir olaydır. Eninde sonunda bir işi
yapmakta karar kılmak gerekir. İş
seçimini yapmak, büyümenin önümüze getirip koyduğu yığınlar arasından dikkatlice
seçip, alıp çözümlememiz ve hayatımıza uygulamamız gerekenler arasında yer
alır. Hayatımız boyunca aynı işi yapmasak bile, seçtiğimiz işin içinde
bulunduğumuz süre zarfında, o işle sevgi ve istek dolu birlikteliğimiz olması
gerekir. Gerekir çünkü ancak o zaman yaratıcı olabiliriz.
Yaşamak için çalışmak
zorunda olduğumuz bir gerçektir. Karnımızı doyurmak zorundayız öyle değil mi?
Üretken ve yaratıcı olmanın bilinci ve farkındalığıyla iş yaptığımız zaman
karnımızı doyurmanın ötesinde bazı yararlar da sağlarız; hem kendimize hem
toplumun bütününe. Güç ve mevki kazanmaya çalışıp hırslanmaktan ve kendimizi yıpratmaktan ziyade basit şekliyle
bütüne ve kendimize fayda sağlamayı amaçlamak bana daha başarılı ve görkemli
bir seçim olarak gözüküyor. Sizi bilemem…
Bana göre burnumuza dayatılan ve
başkalarının önerisi ile mecburi seçtiğimiz bir işte olmaktansa, öz irademiz
ile seçeceğimiz ve seveceğimiz bir işte kendimiz için doğru cevapları
bulacağımız kesindir. Hangi doğru cevaplardan bahsediyorsun derseniz eğer,
hırstan ve öfke dolu bir rekabetten uzak mutlu ve yaratıcı olabileceğimiz ve
kendimizi bütünüyle ortaya çıkartabileceğimiz bir aşamada, doğru işi seçebilme
özgürlüğünden bahsediyorum derim. Aldığımız eğitim, ailemizin baskısı ve
toplumun yaşam şekilleri elbette ki her birimizin önüne birkaç kez gelmiştir iş
seçimi aşamalarında. Bu gelenler, içinde bulunduğumuz baskının farklı bir
tezahürüdür. Kısacası her ne yapıyor olursak olalım, yaptığımızı seviyor ve
hoşlanıyor olmamız önemlidir.
Geçim zorluğu, yaşamın
zorluğu, hayatın cilveleri, iş dünyasının karmaşası ve istikrarsızlığı gibi
ifadeleri çoğaltmak mümkün. Her gerekli olan ihtiyacımızı düşünüp –zor - olarak
nitelendirirsek hem yaşamı ve anlamını kaçırırız, hem de yaratıcılığımızın
önünü kesmiş oluruz. Bir toplum içinde yer almak, alma ve verme döngüsünü
yaratır. Bu döngü de bir açıdan ilişkilerimizi şekillendirir. Bunun içinde
yitip gitmemek için, neyi ne kadar alacağınızdan ziyade; neyi vereceğinizi
bilmeniz daha önemlidir. İhtiyaç ve ilişkilerinizde tamamen kendi özgür
iradeniz ile karar alıyor ve uyguluyorsanız kimseye bağımlı olmadan
seçimlerinizi yapıyorsunuz demektir. O zaman baktığınızda göreceğiniz şey
sevdiğiniz bir işte çalışmakta olduğunuzdur. Tabii ki bu benim bakış açım…
Okuldan mezun olup iş
hayatına atılacak olan gençlerimizin kafaları karışık oluyor. Sözde almış
oldukları eğitimin çarpık ve oturmamış yanları ile yüzleşmeye başlıyorlar.
Diplomayı almak, işe girmek, para kazanmak, başarılı olmak, işinde yükselmek,
kariyerini doğru planlamak gibi yığınlarca öbekler beliriveriyor karşılarında.
Hayat bu haydi buyurun bakalım deniyor o pırıl pırıl yüreklere. Bu arada
bunların yanı sıra dünyanın sorunlarını da yakından tatmaya başlıyorlar. Kadın-
erkek sorunları, savaşlar, hırslar, kariyer uğruna yapılanlar; kısacası her
şeyle yüz yüze geliyorlar. Kıyaslama, yargılama, rekabet denen kelimelerin
dünyaya hâkim olduğunu gözlemliyorlar. Fazlasıyla şok edici oluyor bana kalırsa.
Okul sıralarında alacakları eğitimin onları hayata hazırlaması gerekiyor. Not
uğruna ve sınıf geçme uğruna yapılan bir eğitim bu yüzden benim için sözde
eğitim olarak kalıyor.
Başarısızlık korkusu,
iş bulamama korkusu gibi hiç hesapta olmayan kavramlar onları sarıp sarmalamaya
başlıyor. “Ne iş yapacağım ben şimdi?” sorusu gece gündüz zihinlerini ablukaya
alıyor. Yatıyorlar, kalkıyorlar, konuşuyorlar, dinliyorlar, bir o yana
dönüyorlar, bir bu yana; gene de kararsız kalıyorlar. Cevabı bulamıyorlar, arıyorlar, arıyorlar… Ürkek ve çekingen bir bekleyiş başlıyor…
İlk iş hayatına
atıldığımda mecburiyetten olduğu için bir seçim şansım olmamıştı. Sonrasında da
değişiklik yapma cesaretim olmadı. Aradan geçen yıllar boyunca emekli oldum.
Uzun bir zaman önce yaptığım işi sevmeyi bırakmıştım. Emeklilik sonrasında bir
boşluk geldi. Şimdi ise ne yapmam gerektiğini ve neyi sevdiğimi anladım. Ben de
yapıyorum. Mutluyum. 49 yaşındayım. Bunu hissedebilmek için gençlerin 49 yaşına
kadar beklemeleri gerekmiyor.
Hayatın basit bir
cevabı var mı? Hayatın bir sonucu var mı? Hayatın belli bir yaşama modeli var
mı? Bu soruların cevabı benim için yok. Artık öğrendim. Biliyorum ki nefes
aldığım her dakika hayat değişiyor, ben değişiyorum. Değişiyorum çünkü yaşam
değişiyor. Oluşturuyorum, yaşıyorum. Kendimi ve sevgiyi keşfediyorum ve kendime
bir dünya oluşturuyorum, bütünün hayrına faydalı olmaya çalışıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerimi kendi oğluma aktarıyorum. Elimden geldiğince seçimlerinde özgür
iradenin önemini ortaya koymaya gayret ediyorum. Bu konu hakkında ara ara yazmaya devam
edeceğim çünkü gerçekten önemli. Hayat yolunda korkusuzca kimseye bel
bağlamadan ilerleyen gençler doğru yolu bulacaklardır. O zaman toplumun yolu da
açılacaktır. Birçok şey çözümlenecektir. Oğlumun ve tüm gençlerin yolu açık
olsun.
Sevgiyle kalın,
Sy
Çalışmak mutlaka gerekli, dediğiniz gibi önemli olan husus yapacağımız işi severek yapmak. Ama insanların her istediği her zaman olmuyor.
YanıtlaSilMutlu olmak, mutlu olacağınız işi seçmek şanstan ziyade birazda feraset gerektiriyor.
İstikbal vadeden işler babında, artık günümüzdeki bütün sektörler ve kuruluşlar için son derece önem kazanmış bir konu var
Sosyal medya
Bu dönemde insanlarımız ne iş yapacaklarsa yapsınlar ama geleceğe yönelik istikbal vadeden işler düşünüyorsa, sosyal medya faktörünü akıllarından çıkarmamalıdırlar. Özellikle şu iki ifadenin anlamını çok iyi öğrenmeleri gerekir, (SEO ve SEM) çünkü internet mecrasında bütün işler bu iki kavrama bağlı şekilde yürüyor. Ve her ne sebeple olursa olsun eğer sesinizi uzaklara duyuracak bir yol arıyorsanız bu kavramlar herkes için yol gösterici olacaktır.