16 Mayıs 2012 Çarşamba

Ne iş yapsam acaba?


Bir insanın hayatında hangi işi yapacağını seçmesi kaçınılmaz bir olaydır. Eninde sonunda bir işi yapmakta karar kılmak gerekir.  İş seçimini yapmak, büyümenin önümüze getirip koyduğu yığınlar arasından dikkatlice seçip, alıp çözümlememiz ve hayatımıza uygulamamız gerekenler arasında yer alır. Hayatımız boyunca aynı işi yapmasak bile, seçtiğimiz işin içinde bulunduğumuz süre zarfında, o işle sevgi ve istek dolu birlikteliğimiz olması gerekir. Gerekir çünkü ancak o zaman yaratıcı olabiliriz.

Yaşamak için çalışmak zorunda olduğumuz bir gerçektir. Karnımızı doyurmak zorundayız öyle değil mi? Üretken ve yaratıcı olmanın bilinci ve farkındalığıyla iş yaptığımız zaman karnımızı doyurmanın ötesinde bazı yararlar da sağlarız; hem kendimize hem toplumun bütününe.  Güç ve mevki kazanmaya çalışıp hırslanmaktan ve kendimizi yıpratmaktan ziyade basit şekliyle bütüne ve kendimize fayda sağlamayı amaçlamak bana daha başarılı ve görkemli bir seçim olarak gözüküyor. Sizi bilemem…

Bana göre burnumuza dayatılan ve başkalarının önerisi ile mecburi seçtiğimiz bir işte olmaktansa, öz irademiz ile seçeceğimiz ve seveceğimiz bir işte kendimiz için doğru cevapları bulacağımız kesindir. Hangi doğru cevaplardan bahsediyorsun derseniz eğer, hırstan ve öfke dolu bir rekabetten uzak mutlu ve yaratıcı olabileceğimiz ve kendimizi bütünüyle ortaya çıkartabileceğimiz bir aşamada, doğru işi seçebilme özgürlüğünden bahsediyorum derim. Aldığımız eğitim, ailemizin baskısı ve toplumun yaşam şekilleri elbette ki her birimizin önüne birkaç kez gelmiştir iş seçimi aşamalarında. Bu gelenler, içinde bulunduğumuz baskının farklı bir tezahürüdür. Kısacası her ne yapıyor olursak olalım, yaptığımızı seviyor ve hoşlanıyor olmamız önemlidir.

Geçim zorluğu, yaşamın zorluğu, hayatın cilveleri, iş dünyasının karmaşası ve istikrarsızlığı gibi ifadeleri çoğaltmak mümkün. Her gerekli olan ihtiyacımızı düşünüp –zor - olarak nitelendirirsek hem yaşamı ve anlamını kaçırırız, hem de yaratıcılığımızın önünü kesmiş oluruz. Bir toplum içinde yer almak, alma ve verme döngüsünü yaratır. Bu döngü de bir açıdan ilişkilerimizi şekillendirir. Bunun içinde yitip gitmemek için, neyi ne kadar alacağınızdan ziyade; neyi vereceğinizi bilmeniz daha önemlidir. İhtiyaç ve ilişkilerinizde tamamen kendi özgür iradeniz ile karar alıyor ve uyguluyorsanız kimseye bağımlı olmadan seçimlerinizi yapıyorsunuz demektir. O zaman baktığınızda göreceğiniz şey sevdiğiniz bir işte çalışmakta olduğunuzdur. Tabii ki bu benim bakış açım…

Okuldan mezun olup iş hayatına atılacak olan gençlerimizin kafaları karışık oluyor. Sözde almış oldukları eğitimin çarpık ve oturmamış yanları ile yüzleşmeye başlıyorlar. Diplomayı almak, işe girmek, para kazanmak, başarılı olmak, işinde yükselmek, kariyerini doğru planlamak gibi yığınlarca öbekler beliriveriyor karşılarında. Hayat bu haydi buyurun bakalım deniyor o pırıl pırıl yüreklere. Bu arada bunların yanı sıra dünyanın sorunlarını da yakından tatmaya başlıyorlar. Kadın- erkek sorunları, savaşlar, hırslar, kariyer uğruna yapılanlar; kısacası her şeyle yüz yüze geliyorlar. Kıyaslama, yargılama, rekabet denen kelimelerin dünyaya hâkim olduğunu gözlemliyorlar. Fazlasıyla şok edici oluyor bana kalırsa. Okul sıralarında alacakları eğitimin onları hayata hazırlaması gerekiyor. Not uğruna ve sınıf geçme uğruna yapılan bir eğitim bu yüzden benim için sözde eğitim olarak kalıyor.

Başarısızlık korkusu, iş bulamama korkusu gibi hiç hesapta olmayan kavramlar onları sarıp sarmalamaya başlıyor. “Ne iş yapacağım ben şimdi?” sorusu gece gündüz zihinlerini ablukaya alıyor. Yatıyorlar, kalkıyorlar, konuşuyorlar, dinliyorlar, bir o yana dönüyorlar, bir bu yana; gene de kararsız kalıyorlar. Cevabı bulamıyorlar, arıyorlar, arıyorlar… Ürkek ve çekingen bir bekleyiş başlıyor…

İlk iş hayatına atıldığımda mecburiyetten olduğu için bir seçim şansım olmamıştı. Sonrasında da değişiklik yapma cesaretim olmadı. Aradan geçen yıllar boyunca emekli oldum. Uzun bir zaman önce yaptığım işi sevmeyi bırakmıştım. Emeklilik sonrasında bir boşluk geldi. Şimdi ise ne yapmam gerektiğini ve neyi sevdiğimi anladım. Ben de yapıyorum. Mutluyum. 49 yaşındayım. Bunu hissedebilmek için gençlerin 49 yaşına kadar beklemeleri gerekmiyor.

Hayatın basit bir cevabı var mı? Hayatın bir sonucu var mı? Hayatın belli bir yaşama modeli var mı? Bu soruların cevabı benim için yok. Artık öğrendim. Biliyorum ki nefes aldığım her dakika hayat değişiyor, ben değişiyorum. Değişiyorum çünkü yaşam değişiyor. Oluşturuyorum, yaşıyorum. Kendimi ve sevgiyi keşfediyorum ve kendime bir dünya oluşturuyorum, bütünün hayrına faydalı olmaya çalışıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerimi kendi oğluma aktarıyorum. Elimden geldiğince seçimlerinde özgür iradenin önemini ortaya koymaya gayret ediyorum.  Bu konu hakkında ara ara yazmaya devam edeceğim çünkü gerçekten önemli. Hayat yolunda korkusuzca kimseye bel bağlamadan ilerleyen gençler doğru yolu bulacaklardır. O zaman toplumun yolu da açılacaktır. Birçok şey çözümlenecektir. Oğlumun ve tüm gençlerin yolu açık olsun.

Sevgiyle kalın,

Sy

1 yorum :

  1. Çalışmak mutlaka gerekli, dediğiniz gibi önemli olan husus yapacağımız işi severek yapmak. Ama insanların her istediği her zaman olmuyor.

    Mutlu olmak, mutlu olacağınız işi seçmek şanstan ziyade birazda feraset gerektiriyor.

    İstikbal vadeden işler babında, artık günümüzdeki bütün sektörler ve kuruluşlar için son derece önem kazanmış bir konu var

    Sosyal medya

    Bu dönemde insanlarımız ne iş yapacaklarsa yapsınlar ama geleceğe yönelik istikbal vadeden işler düşünüyorsa, sosyal medya faktörünü akıllarından çıkarmamalıdırlar. Özellikle şu iki ifadenin anlamını çok iyi öğrenmeleri gerekir, (SEO ve SEM) çünkü internet mecrasında bütün işler bu iki kavrama bağlı şekilde yürüyor. Ve her ne sebeple olursa olsun eğer sesinizi uzaklara duyuracak bir yol arıyorsanız bu kavramlar herkes için yol gösterici olacaktır.

    YanıtlaSil