3 Haziran 2012 Pazar

Çok konuşmak mı az konuşmak mı?


Çok konuşmayı oldum olası sevmem. Çocukken de oldukça sessiz biriymişim. Hani ağzı var dili yok tiplerden.  Öz konuşmanın güzelliği beni hep cezbetmiştir. Birde uzun uzun anlatmaktansa bir iki lakırdı etmek daha iyi oluyor sanki. Böylece karşındaki dayatmalara, tezlere, antitezlere başvurmuyor. Dinliyor sadece. Akabinde cevap veriyor, çünkü mevzu derli toplu bir halde oluyor, dağılmamış oluyor…

Çok konuşunca bir müddet sonra monolog haline dönüşüyor bu konuşma. Karşındaki kişi lafı değiştirmeye çalışıyor, araya girmeye çalışıyor. Yok, ölürüm de susmam, izin verin lafım bitsin şekli oluştuğu anda da karşı taraf ilgisini kaybediyor, sıkılıyor, daralıyor. Ya da tam tersi bilenmeye başlıyor, konuştuklarını çürütmek için malzeme toplamaya başlıyor. En kötüsü de arkandan konuşmaya, geveze olduğunu anlatmaya başlıyor sağda solda…

Hâlbuki konuşmak her zaman sohbet kıvamında karşılıklı olmalı. Bir lakırdı sen, iki lakırdı o, böyle sürüp gitmeli. Her zaman ortaya konması gereken doğrular, kurallar, yargılar, dayatmalar vardır ya hayatımızda; bir kenara bırakılmalı bunlar konuşmalarda. Karşılıklı çözüm odaklı, geniş açılı olmalı konuşmalar. Çeşitli bakış açıları ortaya konmalı. Bana göre böyle, sana göre öyle, ona göre şöyle, saygıyla dolu olmalı… Hem konuşmalı hem de verilen cevabı dinlemelisin. Kendi konuştuklarını dinleyip cevapları pas geçmemelisin. O zaman konuşmanın hakkını vermiş olursun. Konuşmak budur işte…

Konuşmayı “ iş” olarak görmemeliyiz. Konuşmak kendimizi öne çıkarmak, ilgi çekmek için de yapılmamalıdır. O zaman doğallığını yitiriyor çünkü. Kendi bakış açımızı dayatmak adına da konuşmanın doğru olduğunu sanmıyorum. Herkesin kendince bir bakış açısı vardır. Bunu bozmaya, yargılamaya, etiketlemeye çalışmak için konuşmak bana göre doğru değildir...

Konuşmayı fazla uzatınca konudan uzaklaşıyoruz, yan mevzulara dalıyoruz ve konuşmayı amacından saptırmış oluyoruz. Bazen eli çabuk deriz, iş bitirici deriz, zekâsı kıvrak, işinin ehli gibi sıfatlar yapıştırırız ya insanlara; İşte bu tanımlamaları bırakalım dilimiz içinde yapsınlar. Sorunu dürüstçe, basitçe, anlaşılır, net ve tüm çıplaklığıyla bir çırpıda söyleyiverdi desinler. Ne kadar kısa ama ne kadar öz konuşuyor desinler. Daha iyi olmaz mı? Bence olur…

Çok konuşan insanlar da bir de her anlatılan olayı “ bilmek” ve olayın benzerini “yaşamış” olmak rahatsızlığı da vardır. Tam siz bir olayı naklederken devreye girerler, konuşmanızı bölerler ve o olay sizin olmaktan çıkar artık, onun olayı ve konuşması haline döner ve siz de şaşkınlıkla dinlersiniz anlatılanı. Arada “ Ama benimki öyle değildi ki!” dersiniz cılız bir sesle, duymaz sizi, anlatmaya devam eder ve bitirince de alkış bekler, takdir bekler.

Çok şey bilmek, çok şeyden haberdar olmak güzeldir. Ancak her bildiğini, her haberdar olduğunu bir anda tek seferde tümüyle ortaya koymak hoş değildir. Bana göre bilgi dağarcığı her seferinde şaşırtabilmeli, azar azar ortaya çıkmalı. Hani tümüyle şeffaf bir elbise giymektense tek bir yırtmaçla işi gizemli, merakta bırakmak gibi… İşte az konuşmak ta tam bu kıvamda olmalı bana göre… Keşfetsinler seni azar azar… Merak etsinler daha neler biliyor acaba diye… Kendini -giyiminle, kuşamınla, başarılarınla, karakterinle, bakış açınla, ahlakınla- ortaya koyabildiysen eğer sen konuşma artık; bırak başkaları seni anlatsın…

Çok konuşan insanlar güzel konulara değinseler de, engin bir bilgi birikimine sahip olsalar da konuşmaları “bunaltıcı” veya “ geveze” etiketini almış olduğundan dinlenmezler çoğu zaman. Vermek istedikleri mesajları da verememiş olurlar.  Konuşma biçimleri karşılarındaki insanlara ders verir, göz korkutur tavırla sürüp gider. Sonuç, içeriği dolu bir konuşma olsa da “ boş “ bir konuşma olmuş olur.

Sözün özü eğer çok konuşmayı seviyorsanız bunun için paneller var, konferans salonları var. Gidip oralarda kendinizi tatmin edebilirsiniz. Böylece isteyen dinler, sıkılansa çıkar gider. İşte bu konuşma şekli sizin -bu benim işim- diyebileceğiniz bir konuşma şeklidir. İyi konuşmacıysanız sizi dinlemeye akın akın gelirler. Gerek özel hayatta gerekse iş hayatında çok konuşmaya devam ederseniz zamanla çok bilirim, her şeyi bilirim, en iyiyi bilirim haline dönüşmeniz olasıdır.

Az, öz konuşmanız dileği ile sevgiyle kalın,

Sy

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder