Özgün olmalıyız, iç
sesimizi duymalıyız, kendimiz olmalıyız, kim olduğumuzu bulmalıyız, ne
istediğimizi ve hayat amacımızı keşfetmeliyiz, egomuzu susturmalıyız, korkularımızı
keşfetmeli ve onlardan kurtulmalıyız, ön yargılarımızı bırakmalıyız, yaratıcı
olmalıyız, eleştirmemeliyiz, etiketler yapıştırmamalıyız; liste böyle uzayıp gidiyor.
Bu sayfanın bir yüzü…
Giydiğimiz kıyafetler,
dinlediğimiz müzikler, takıldığımız mekânlar hep aynı olmaya başlıyor ister
istemez. Yaşadığımız toplumun bakış açılarını, düşünce sistemini kolayca kabul
ediyoruz. Popüler kültür denilen şeyin içine balıklama dalıyoruz.
Çekiştiriyoruz, dedikodu yapıyoruz, eleştiriyoruz; yapmasak bile yapanlara
eşlik ediyoruz. Kafamızı sallıyoruz, onaylıyoruz, katılıyoruz ve hayata devam
ediyoruz. Bu da sayfanın diğer yüzü…
Bir ön sayfayı okuyorum
bir arka sayfayı, bir daha okuyorum, bir daha okuyorum; sıkışıp kalıyorum arada
bir yerlerde. Hangisini yapmalıyım? Hangisi benim için daha iyi? Yapabilir
miyim acaba bu söylenenleri? Uygulaması kolay mı acaba? Olumlamalar yapmalıyım,
olumlu düşünmeliyim, hep pozitif olmalıyım. O zaman evrene yolladığım
titreşimler olumlu olur, bende o frekansta kalırsam eğer, her istediğim olur
mu? Olur mu? Ne bileyim olur mu? Frekanslar, titreşimler; sanki yeni çıkmış son
moda bir elektronik aletten bahseder gibiyim.
Kitaplar alıyorum,
okuyorum. Güzel şeyler anlatıyorlar. Yapıyorum birkaç tane söylenen uygulamalardan.
Değişik bir şey yapıyorum ya ilk başta güzel geliyor. Sonra bekliyorum. Değişmeyi
bekliyorum ve vaat ettiğini bulmayı o kitapların. Bir yığın insan oturmuş
yazmış, ben de okudum. Zaman harcadım bir hayli, anlamaya çalıştım, uygulamaya
çalıştım, bekliyorum şimdi. Değişip bambaşka biri olmayı bekliyorum. Bu değişim
esnasında acaba vücudum da dirileşir mi? Taş gibi olur muyum? Ne harika olur
vallahi…
Tam anlamamış olabilir
miyim acaba okuduklarımı? Yoksa eksik bir şeyler mi yaptım? Değişmedim ben!
Olmadı bir türlü! Hala kötü hissediyorum, dağınık ve mutsuz. Niye olmadı
peki? Bir haltı da doğru yapsam be kardeşim!
Bunu bile beceremedim ya, helal olsun bana be! Aman bu saatten sonra değişmek
de ne oluyor ki zaten? Dünyayı mı kurtaracağım Allah aşkına, vaz geçiyorum bu
işlerden. Vaktimi daha faydalı şeylere harcamalıydım. Zaten bu çalışmaları
yaparken her şeyden geri kaldım. Etrafta neler olup bitiyor kaçırdım resmen
ipin ucunu…
O kadar çok şahit oldum
ki yukarıda yazdıklarıma, hala da oluyorum. Umutsuzluğa kapılan, kendini başarısız
gören, değişimden medet uman, olmayınca dibe vuranları görünce, üzülüyorum.
Beklenti içinde olmanın ve gerçeği kabullenmemenin götürülerini izliyorum,
üzülüyorum. Ve anlıyorum ki; yaşam uzun bir yol, hayat ise sayısız deneyimler
topluluğu. Bundan zevk almayı seçmeliyiz. Keşifler yapmalı ve
heyecanlanmalıyız. Başımıza her gelen şey hayatımıza zenginlik katar bir
anlamda. Yaşantımız hayatın içinde aldığımız bir yoldur ve bu yolun kendisi
mutluluktur. Mutlu olmaya çalışmak, çabalamak yerine ona doğru gittiğimizi
görmenin zamanıdır diyorum kendi kendime…
Kendi yolumuzu
tıkıyoruz, sıkışıyoruz, bunalıyoruz ve vaz geçiyoruz. Hayatımızı yönetmeliyiz;
acısıyla, tatlısıyla yola devam etmeliyiz. Her şeyi kendimiz için, istediğimiz
için, zamanı geldiği için yapmalıyız. Özgürce, cesurca ve yolculuğumuzun tadını
çıkarmalıyız. Gerçeğimizi görmeli ve kabul etmeliyiz. Kendimizi sevmeli ve yola
düşmeliyiz…
Sevgiyle kalın,
Sy
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder