27 Haziran 2012 Çarşamba

2012 İtalya Gezisi 2

Unesco Dünya Mirası Listesi’ndeki 6 adet İtalya’ya ait yer varmış bizim damat öyle söyledi. Bunların arasında da Pompei, Napoli ve Arberobello da yer alır diye ilave etti. Bugünkü turumuzda- bitirebilirsek eğer- gideceğimiz yerler arasında Torre a Mare, Trani, Alberobello ve Grotte di Castellana var, umarım hoşunuza gider diye bize kahvaltı soframızda sunumlar yapmaya başladı. Bizde kahvaltımızı bitirdik ve arabaya doluştuk. Arabada Coversano’da görülmesi gereken yerlerden biridir, burası eski bir kasaba ve Norman Şatosu da görülmeye değer yerler arasındadır diye turist rehberliği yapmaya devam etti. Damadımız güneş enerji panelleri üretimiyle ilgileniyor ancak ben tur rehberliğinde kendisine eski bir turizmci olarak 10 tam puan verdim.

Torre a Mare: Bu köy Puglia bölgesinde yer alan Bari’ye 16-17 km uzaklıkta bir yarımada üzerinde yer alan şirin mi şirin bir yer. Kilometreler hakkında yanılabilirim, bizim damat inanılmaz hızlı araba kullanıyor. Bu yüzden bana sanki arabaya biniyoruz on dakika sonra iniyoruz gibi geldi hep.Neyse konudan sapmayayım, bu köyün harika bir denizi var. Rengi denizin üzerinde gördüğümüz her rengi barındırıyor. Ben ne zaman uzun süreli denizi seyre dalsam, suyun üzerinde mavinin tonlarını, yeşilin tonlarını, beyazı ayrıştırmayı severim. Ancak bu sefer sanki yeşili daha çok gördüm gibi suyun üzerinde. Kocaman bir zümrüde benzettim denizi. Mevsim dolayısıyla her yer inanılmaz büyüklükte ağaç misali begonvillerle kaplı; beyazı, pembesi, moru. Gözlerim kamaştı onları seyrederken. Zaten doğaya aşığım, yaseminlerin çıldırtan kokusu burnuma dolarken gözlerim harika renklere daldı gitti. Küçük sokaklar arasında turladık, kahvelerimizi içtik, dondurmalarımızı yedik.

Trani: Burası da Bari’ye yaklaşık 40-45 km mesafede yer alan bir kent. Burası bir liman kenti. İnanılmaz yatlarla balıkçı tekneleri limanda sizi karşılıyorlar. Yol boyu zeytin ağaçları bize eşlik etti. Zaten Bari içinde de hemen hemen her bahçeli evde, her boş arazide zeytin ağaçlarının o harika gövdelerine, ışıl ışıl yapraklarına rastlamak mümkün. Tüm ağaçları severim ancak zeytin ağaçlarının kendine has şekillerine, gövdelerine hayranım. Sanki her biri özgün bir sanat eseri gibi gelir bana. Trani’de büyük zeytinliklerin yanı sıra üzüm bağları da var. Birde o bölgeye has bir taş var- Trani taşı olarak anılıyor zaten- dolasıyla da taş ocakları da üretim açısından faal bir durumdaymış.

Şehrin ortaçağlardan kalma bir merkezi var ve birde kalesi var. Tamamında beyaz Trani taşı kullanılarak yapılmış bir katedrali var. Bütün turistik görülecek yerler arasında en çok ilgimi çeken yer ise Ognisetti Kilisesi oldu. Burası Tapınak Şövalyelerinin zamanında hastane olarak kullandığı bir binanın kilisesiymiş. Tapınak Şövalyeleri hafızamda kayda değer bir yeri işgal ettiği için orayı gezmeden Trani’den çıkmam mümkün olamazdı tabii ki. Birde harika bir park veya bahçe diyebileceğim büyükçe bir alanı var. Limanda sıra sıra restoranlar, barlar mevcut. Bizde bir tanesini seçtik ve limanı seyrederek balıklarımızı yedik.

İtalya klasiğim olarak dondurmayla kapanışı yaptım. Arabaya doluştuk ve Bari’ye dönüp açılmış olan mağazaları gezdik. Kahve molası verdik, eve döndük. Bu akşam Giovanni bizi özel bir yere yemeğe götüreceğini söyledi. Sahibi arkadaşıymış. Karı koca çalıştıkları işten ayrılmışlar. Kendilerini organik ürün yetiştirmeye vermişler. Sonuçta yetiştirdiklerini satmak için bir yer açmaya karar vermişler. Daha sonra eski bir binayı satın almışlar- bana kalırsa bir şatoydu- restore etmişler. Düğün ve özel organizasyonlara ev sahipliği yaparken, bir bölümünü de restoran yapmışlar.

Kendi yetiştirdikleri ürünlerden kullanarak müşterilerini ağırlıyorlarmış. Gidene kadar ağırlamak kelimesini algılayamamışım. Servis başlayınca anladım Gio’nun ne demek istediğini. Gerçekten sanki büyük bir şatoda yaşayan arkadaşlarımızı ziyarete gitmiş gibi hissettim. Çünkü sahipleri her işi kendileri yapıyor. Kadın pişiriyor kendi elleriyle, eşi de servis yapıyor. Her tabaktan sonra ikisi de geliyor ve beğenip beğenmediğinizi soruyorlar. Kapanış olarak muhteşem bir pastayla uğurladılar bizi. Eve nasıl geldim bilemiyorum. Sanki arabada iki kişilik yer kaplamış gibi hissettim. Başımı yastığa koyarken öğlen yediğim dondurma için günah çıkartıyordum kendime.

Sevgiyle kalın,

Sy




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder