4 Mart 2012 Pazar

Başlığı siz koyun bu sefer ben bilemedim…


Ben on iki, on üç yaşlarındayken üst katımızda oturan bir karı koca vardı. Her cumartesi müthiş bir kavga ederlerdi. Bağırır, çağırırlar, ne var ne yok kırarlar; sonra ikisi birden süslenip el ele gezmeye giderlerdi. Rastladıkları herkese gülümseyerek apartmandan çıkarlardı. Bu ritüel pazar günü de eksiksiz tekrarlanırdı. Duvarlar kağıt gibi ince olurdu eski evlerde ve her şeyi rahatlıkla duyardınız. Çocuk aklı işte; çanak tabak kırılma sesi duyunca merakla izlerdim bir köşeden onlar apartmandan çıkarken. Hangisinin kafası yarılmış acaba diye. Ben hayretler içinde kalırdım çünkü ikisi de çok şık giyinirler ve birbirlerini öperek arabalarına binerlerdi. Hiçbir yerlerinde de yara izi yoktu.

Daha sonraki yıllarda oturduğumuz apartmanda ise gece sessizlikte telefon çaldığında herkes yatağında şöyle bir kulak kabartırdı, kalkmadan önce. Komşuda mı çalıyordu, bizim evde mi? O senelerde yatak odalarında televizyon ve DVD olması çok popülerdi, parayı ve lüksü simgelerdi. DVD dediğime bakmayın hepsi kopya CD idi. O devirlerde nişanlaydım ve evimde her odaya televizyon koyacağımı hayal ederdim. Salona ve yatak odasına da DVD. Annem derhal olaya el koymuştu: “ Bak kızım salona koy ancak yatak odana koyma orası olabildiğince sessiz olsun. Çünkü yatak odasında DVD oynattığında sesler filmden mi geliyor sizden mi kimseye dert anlatamaz bütün apartmanın diline düşersin maazallah! Kapı kapı dolaşıp bizim yatak odamızda da DVD var diye anlatacak halin yok herhalde” diye eklemişti. Ben de kalakalmıştım, sönen hayallerimle.

Oğlum on üç ya da on dört yaşlarındayken, İngilizce sınavlarına hazırlansın diye ona bilgisayar setleri almıştık ve bir gün onları dinleyerek ders çalışıyordu. O zamanlar bir sitede oturuyorduk ve çok havalı kapı telefonlarımız vardı. Daireler arasında da görüşebiliyordunuz bu telefonlarla. Günümüzde işin suyunu çıkardılar artık ya hadi neyse. O devirler için havalıydı doğrusu. Kapı telefonu çaldı ve arayan yan dairemizde oturan komşumuzun babasıydı. “ Kızım nasıl evlat yetiştiriyorsunuz, sessiz olmayı öğretemediniz mi?” dedi ve ekledi “ Ben öğleden sonraları şekerleme yaparım, odadan gürültü geliyor, sustur çocuğunu!” diyerek telefonu suratıma kapatıverdi. Daha sonra tekrar telefon çaldı ve bu sefer site müdürlüğünden aranıyordum. “Hakkınızda şikayet var, lütfen gürültü yapmayın!” dediler ve onlar da telefonu kapattılar.

Bazen dostlarım seyahatlere çıkarlar ve bir yerleri gezerken mesaj atarlar bana. Mesajlarında memleket sevgisi ve hasreti hissedersiniz. Ben de duruma uygun mesaj yollar araya bir iki espri sıkıştırıveririm. “ Ne demek şimdi bu?” diye cevap gelir aniden. Açıklama yaparım ve espriyi algılayınca da “ Yaşa sen!” derler.

Bir dostum var ailesinden kalan ve çocukluğunun geçtiği evini bir vakfa bağışlamış. Anlattığına göre evin bahçesinde çeşitli asırlık ağaçlar varmış. Evin dışında ise yol boyu evi çevreleyecek şeklide dikilmiş olan meyve ağaçları; portakal, mandalina, limon. Bahçeden sokağa baktığımda dışarısı rengarenk görünürdü diye anlatırdı. Ailesi vefat edince o mülkü bir vakfa çocuk evi olarak kullanılmak üzere bağışlamışlar.  Bağışı yaparken de ağaçları korumaya aldırıp, kesilmemesini şart koşmuşlar. Geçenlerde bir telefon almış o yuvanın müdüriyetinden. “Bahçedeki ağacın kesilmesine karar verdik çocuklar için tehlike oluşturuyor, sizi de haberdar ediyoruz” demişler. Dostum hemen memleketindeki bir yakınından gidip görüşmesini ve o ağaçların koruma altında olduğunun müdür beye izah edilmesini istemiş. Kendisi de belediyeyi arayarak ağaca bakım yapılmasını, budanmasını ve kesilmemesi için o yuvaya uyarı verilmesini rica etmiş. Aracı olarak gönderdiği yakını telefon edip kendisini bilgilendirmiş. Evin dışındaki tüm meyve ağaçlarının kesilmiş olduğunu, bahçe içinde ise iki tane asırlık ağaç dışında başka hiçbir ağaç kalmamış olduğunu, oraların artık çorak arazi gibi göründüğünü ekleyerek üzüntülerini dile getirmiş. Ağlayarak anlattı bana, onunla birlikte ben de kahroldum. Benim dışında paylaşımda bulunduğu birkaç kişinin “ Fokları da öldürüyorlar, alt tarafı bir ağaç üzülme bu kadar “ dediğini de ekleyince; birlikte kahrolduk sonrasında.

Komik bir olay yaşayan ya da çok sevinçli bir olay yaşayan ya da duygusal bir an içinde kalan dostlarımı bilirim. Bunları başkalarıyla paylaştıklarında aynı iltifatı, aynı anlayışı, aynı hisleri paylaşmayı beklerler. Ara sıra ben de yaşarım bu garip ikilemi, o yüzden bilirim nasıl şaşkınlık anları veya kızgınlık anları yaşanır sonrasında. O anlarda yaşanan duygular o anlara ve yaşayanlara özeldir çünkü. O anlarda olanları aktardığınızda ise beklentileriniz karşılanmaz. O an ve olayları aktardıklarında karşılarındaki kişiler aynı şeyleri hissetmeyip baştan savma cevaplar verince üzülürler. Yeni bir iş bulmak, yeni bir yemek yapmayı öğrenmek, başarılı bir sınav veya proje vermek, yeni çıkan filmi çok beğenmek, saçınızın rengini ve modelini değiştirmek, o andaki şarkıdan çok hoşlanmak; bu duyguları da daha sonra farklı bir zamanda başkalarıyla paylaşmak. O anın içinde birlikte olan kişiler dahi farklı duygular hissedebiliyorken belli bir olayın içinde; daha sonra aktarımda bulunulduğunda; aynı heyecanı diğerlerinden beklemek ne kadar mantıklı olabilir ki?

Bunları niye anlattım, nerelerden çıkıp geldi bu değişik zamanlara ait anılarım bilemiyorum. Vardır bir hikmeti mutlaka. Ancak başlık bulamadım nedense. Bu seferde içinizden gelirse siz başlık koyuverin bu yazıya.

Sevgiyle kalın,

Sy


2 yorum :

  1. Olaylara bakış açısının kişilere göre değişebildiğini öyle güzel ifade etmişsinizki hayran olmamak mümkün değil.Yan komşudan gelen sesler bir diğerinin nasıl algıladığı ile ilgili olabiliyorsa,bir başkasını üzen veya mutlu eden şeyde karşı tarafın algılayışı ile aynı orantıda olabiliyor.Dostunuzu derinden üzen atalarını ve çocukluğunu anımsatan ağacın kesilmesine olan üzüntüsü ,bu hislere tamamen uzak birine hiç bir şey ifade etmemesi gibi.Bir yaşayan bir de sadece dinlemiş olmak için dinleyen olunca aynı duyguları paylaşmak pek zor.Her yazınızda bizlerle paylaştığınız duygular inanın her yüreğe farklı dokunuyor..Ellerinize sağlık..

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim, okuduğunuz ve yorumladığınız için:))

    YanıtlaSil