Hep bir şeyler söyler dururuz ondan sonra da söylediğimizin tam tersini yaparız çoğu zaman. Kiloluysak eğer, çok yediğimiz bir öğünden sonra bir daha böyle yemek yemeyeceğim, kilo vereceğim deriz. Sonrasında ise tatlı siparişini veririz. Çok severiz deliler gibi, üzülürüz; bir daha asla böyle sevmeyeceğim deriz. Belli bir zaman sonra aşkın sularına kapılıp gideriz. Çocuğumuz bir şey ister “Bu son bak! Bir daha yapmayacağım ona göre! “ deriz. Bir hafta sonra aynı şeyi tekrar yaparız. Elektronik alet alırız en pahalısından, dandik çıkar, bozulur; bu markadan almam bir daha deriz. Gider aynı markanın bir üst modeline daha fazla para öder getirir koyarız bozulanın yerine. Hayat böyle akıp gider; yapmam, yaparım, yaparsın, yaparlar…
Niye peki? Neden hep aynı şeyleri tekrarlar dururuz bu hayatta? Sanki lunaparkta çarpışan arabalara binmiş çocuklar gibi davranırız. Lunaparktaki çocuk gider toslar bir yerlere şen kahkahalar atar. Oysa yetişkin hayatımızda arabayla bir yere tosladığımızda hem canımız yanar, hem can yakarız öyle değil mi? Ne olur sanki hem toslasak, hem şen kahkahalar atsak aynı çocukluğumuzdaki gibi? Olmaz mı? Olamaz mı?
Sonrasında işler daha da garip bir hal alır. Otururuz lunaparkın bir köşesine başlarız etrafı kesmeye. Cık cık sesleri ile sağa sola neşeyle koşturan; zincirlere binen, atlıkarıncaya binenlere bakarız. Yanımıza gelen birisi oldu mu yakalayıveririz ve çekeriz aşağıya: “ Binmeyin o aletlere çok tehlikeli.” Bakarlar bize şaşkın açılmış gözlerle hayatın başındaki gençler; “ Niye ya, nesi tehlikeli?” Evet, nesi tehlikeli? Vakti zamanında sana söylendiğinde sen dinlemiş miydin? Hayır! Her şeyi göze alarak binmiştin, üstelik de çok eğlenmiştin. Bırak onlar da yaşasın bu mutluluğu. Sen şu an mutsuzsan niye herkesi mutsuz etmeye uğraşırsın ki?
Herkes kendi kafasına göre iş yapar her yaş döneminde. Çocukken gözü karayız ya, yetişkinken de acemice çabalarız gözü kara olmaya. Olamayız ama çünkü içten gelerek hesapsızca yapmayız yapmakta olduğumuzu. Bu yüzden gözü karalık zamanla “ ders almama” şekline bürünür. Tıpkı bir kurdun kuzu postuna bürünmesi gibi. Sonra da kırmızı başlıklı kızı bekleriz, gelsin de canına okuyalım diye.
Ben bu durumu kendimce çözüm galiba. Zihnimin içinden geçen düşüncelere takılmıyorum artık. Ya böyle yapacaksın, ya da şöyle deyip duran zihnimi susturdum. Ya iyi ya kötü; ya zararlı ya zararsız; ya pahalı ya ucuz; ya dayanıklı ya çürük; ya güzel ya çirkin diye durmadan kalıplar sunuyor bana. Dinlemiyorum ben onu. Konuşup dursun. Çünkü ne zaman iyi olanı seçsem, “Ya öbürü daha iyiyse?” diyor. Bu faydalı bunu almalıyım desem, “ Ne biliyorsun? Belki öteki daha faydalı olurdu” diyor. O taraf doğru, bu taraf yanlış; bu taraf yanlış o taraf doğru diye durmadan kafa buluyor benimle. Aslında benden beter durumda oldukça kararsız gözüküyor. Bu yüzden susturdum onu artık. An ’dayım ve kendimleyim uzun zamandır…
Hayatımızda yaptığımız her şeyin, aldığımız her kararın “ farkında “ olmadığımız sürece bu kararsızlık, bu ikilem, bu zıt kutuplar hep var olacaktır. Bu yüzden farkında olmak gerekir ki eylemlerimizde kararlılık oluşsun. Böylece her şey mümkün olabilir. Akışla birlikte harekete geçersin ve yapacağın eylem kendiliğinden oluşur; böylece sen de doğru mu yanlış mı diye kıvranmazsın. Her anı yaşarsın alabildiğince, farkındalıkla. Her anı başka bir an daha olmayacak gibi yaşarsan anın keyfini çıkartır ve an ’la bütünleşebilirsin. İşte o zaman sen de bütün olabilirsin!
Sürekli bir şeyleri kaçırdım mı acaba diye düşünürsen, lunaparktaki çarpışan arabalardan hiç inemez ve hep toslarsın sağa sola; ancak çocuk kahkahaları atmak yerine; inlersin sessizce, içinden, derinden…
Sonrasında işler daha da garip bir hal alır. Otururuz lunaparkın bir köşesine başlarız etrafı kesmeye. Cık cık sesleri ile sağa sola neşeyle koşturan; zincirlere binen, atlıkarıncaya binenlere bakarız. Yanımıza gelen birisi oldu mu yakalayıveririz ve çekeriz aşağıya: “ Binmeyin o aletlere çok tehlikeli.” Bakarlar bize şaşkın açılmış gözlerle hayatın başındaki gençler; “ Niye ya, nesi tehlikeli?” Evet, nesi tehlikeli? Vakti zamanında sana söylendiğinde sen dinlemiş miydin? Hayır! Her şeyi göze alarak binmiştin, üstelik de çok eğlenmiştin. Bırak onlar da yaşasın bu mutluluğu. Sen şu an mutsuzsan niye herkesi mutsuz etmeye uğraşırsın ki?
Herkes kendi kafasına göre iş yapar her yaş döneminde. Çocukken gözü karayız ya, yetişkinken de acemice çabalarız gözü kara olmaya. Olamayız ama çünkü içten gelerek hesapsızca yapmayız yapmakta olduğumuzu. Bu yüzden gözü karalık zamanla “ ders almama” şekline bürünür. Tıpkı bir kurdun kuzu postuna bürünmesi gibi. Sonra da kırmızı başlıklı kızı bekleriz, gelsin de canına okuyalım diye.
Ben bu durumu kendimce çözüm galiba. Zihnimin içinden geçen düşüncelere takılmıyorum artık. Ya böyle yapacaksın, ya da şöyle deyip duran zihnimi susturdum. Ya iyi ya kötü; ya zararlı ya zararsız; ya pahalı ya ucuz; ya dayanıklı ya çürük; ya güzel ya çirkin diye durmadan kalıplar sunuyor bana. Dinlemiyorum ben onu. Konuşup dursun. Çünkü ne zaman iyi olanı seçsem, “Ya öbürü daha iyiyse?” diyor. Bu faydalı bunu almalıyım desem, “ Ne biliyorsun? Belki öteki daha faydalı olurdu” diyor. O taraf doğru, bu taraf yanlış; bu taraf yanlış o taraf doğru diye durmadan kafa buluyor benimle. Aslında benden beter durumda oldukça kararsız gözüküyor. Bu yüzden susturdum onu artık. An ’dayım ve kendimleyim uzun zamandır…
Hayatımızda yaptığımız her şeyin, aldığımız her kararın “ farkında “ olmadığımız sürece bu kararsızlık, bu ikilem, bu zıt kutuplar hep var olacaktır. Bu yüzden farkında olmak gerekir ki eylemlerimizde kararlılık oluşsun. Böylece her şey mümkün olabilir. Akışla birlikte harekete geçersin ve yapacağın eylem kendiliğinden oluşur; böylece sen de doğru mu yanlış mı diye kıvranmazsın. Her anı yaşarsın alabildiğince, farkındalıkla. Her anı başka bir an daha olmayacak gibi yaşarsan anın keyfini çıkartır ve an ’la bütünleşebilirsin. İşte o zaman sen de bütün olabilirsin!
Sürekli bir şeyleri kaçırdım mı acaba diye düşünürsen, lunaparktaki çarpışan arabalardan hiç inemez ve hep toslarsın sağa sola; ancak çocuk kahkahaları atmak yerine; inlersin sessizce, içinden, derinden…
Anın farkındalığında kalın,
Sy
Okurken çocukluğum ve gençlik yıllarım filim şeridi gibi geçti gözlerimden.Dudaklarımda bir tebessüm ,içimde çocuksu neşe ile sonuna gelmişim yazı nın.Yüzünüzde tebessüm ,içinizde çocuksu neşe hiç eksilmesin..
YanıtlaSilSevgiler
Sulhan
sizinde, sevgilerimle:))
YanıtlaSil