Birlikte yaşam sürmek
güzeldir. Hele ki uyumluysa değil mi? Uzun yıllar beraber olmanın verdiği haz
bir başkadır. İçinde fazlasıyla duygu barındırır, yoğun duygular. Aradığını
bulmak, sevilmek ve sevmek hoştur, haz verir insana. Sevgi verdikçe çoğalır ve
artar derler ya; uzun süreli birlikteliklerde gözleme şansım olmuştur bu
varsayımı. Varsayım diyorum çünkü bazılarına göre tam tersi de olabiliyor.
Bazen mecburiyetler ve sorumluluklar mevcut birlikteliği sürdürmeye mahkûm
ediyor insanları. Benim içinse koşulsuz sevginin olduğu yerde büyüyen bir
birliktelik çok uzun soluklu ve sağlıklı oluyor. En azından benimki öyle, kendi
adıma turnayı gözünden vurmuşum diyebilirim.
Zaman içinde
alışılagelmiş kalıpların dışında olaylar yaşandığında birlikte olan insanlarda
çeşitli duygular ve davranışlar ortaya çıkmaya başlar. Örneğin sabah gidip
akşam gelme ve aynı çatı altında yaşama rutini devam ettiği sürece önce bir
onaylama durumu belirir. Olması gereken budur çünkü. Her şey birlikte
yapılmalı, her şey ortak olmalı, her şeye karar verirken fikir birliğine
varılmalı gibi. Belli yapı taşları oluşmaya ve dikte edilmiş kurallar silsilesinden
uygun olanlar alınıp yerleştirilmeye başlanır bu birlikteliğin içine. Her hangi
bir yapı taşındaki ufak oynamalar bütünü etkileyen duyguları tetikler ara sıra.
Bazen dip dibe yaşamanın verdiği huzursuzluk kıpırtıları oluşur yaşamlarda;
bazen de ara sıra ayrı kalmanın getirisi olan huzursuzluk kıpırtıları. Sayılı
gün ve zaman ortamı bir nebze rahatlatır ancak bu rahatlama sonlara doğru
sabırsızlığa dönüşür. Beklentiler oluşmaya başlar. Tekrar aynı çatı altında
toplanıldığı zaman da beliren duygular bazen yerine uygun düşer bazen de
karmakarışık olur ve beklentileri karşılamaz. Kısa ayrılıklarda içe dönüp
baktığımızda; bu ayrılıklar kimi zaman ilişkileri sıcak ve taze tutar; kimi
zaman da bayatlatır istemeden… Garip durum doğrusu! Normaldir çünkü durumları
garip yapan bizler değil miyiz zaten!
Birlikteliğimin ilk
yıllarında kısa ayrılıklarda- çoğu iş seyahatlerinden oluşmaktaydı- farklı
duygular kaplardı beni. Hayat koşturmacası içinde; çalışma hayatım bir yandan,
ev düzeni bir yandan, anne olmanın verdiği sorumluluklar öte yandan; üstüme
üstüme gelirlerdi. O zamanlar ufukta beliriveren iş seyahati beni kasardı. O
zaman ki iş seyahatleri tatil kavramıyla birleşirdi zihnimde. Neticede işin
ucunda aynı ofis yok, aynı elemanlar yok, aynı yemek saatleri yok, toplantı
bitiminde kalan boş zamanlar var, nezaketen uyulması icap eden davetler var
gibi. Oysa iş iştir, tatil de tatildir. Ben bu ikisini birbirinden ayıramazdım
o zamanlar. Sabah işe giderdim, akşam işten gelirdim, çocukla ilgilenirdim, ev
düzenini devam ettirirdim. Çocuğumu alıp dışarı çıkmazdım, gezmezdim,
eğlenemezdim, arkadaşımı davet edip hoş sohbet eşliğinde yemek yemezdim. Kendimi
ev işine verir, ölesiye yorar, dip köşe bucak ne var ne yok kaldırırdım.
Tüketirdim kendimi. İçimdeki sese cılız ve çatlak bir sesle eşlik ederdim,
kulak paralayan bir ritimle haykırırdım: ” İş seyahatinde millet eğlenirken ben
de burada saçımı süpürge etmeye devam ediyorum.” Akşamları çocuğumu uyutup
keyif aldığım bir kitabı okumazdım, arkadaşlarımı davet edip sohbet etmezdim, Yalnızlığın
tadına varmazdım bir türlü. O’nu ne kadar özlediğimi ve yokluğunu hissettiğimi
itiraf etmezdim. Şimdi durup geçmişime baktığımda- birlikteliğimin ilk beş,
altı yılındaki bu süreci- “boşa geçen zamanlar” olarak veya “ah keşkeler zamanı “ olarak değerlendirmiyorum.
Üreticilikten ve yaratıcılıktan uzak geçen anlar olarak; en önemlisi de
kendimden uzak geçen anlar olarak bakıyorum bu yıllara. Ne zaman hafızamı
tetikleyen bir olay yaşasam gülerim bu komik anlara ve kendime yaşattıklarıma.
Olması gereken
davranışlar ve düşünceler zaman istiyor. Olgunlaşıp kendin için ne istediğini
fark edebilmek kendine zaman ayırmayı gerektiriyor. Birlikteliklerde de hayatın
akışında farklı alanlarda karşımıza çıkan kalıplaşmış düşünce ve davranışlar
bizleri kısıtlayan engellerin başında her zaman olduğu gibi yer almaya devam
ediyor. Biz izin verdiğimiz sürece…
Oysa benim için,
birlikte yaşamak her şeyi birlikte aynı anda yaşamak anlamına gelmiyor çok uzun
zamandır. Birbirinin sınırlarını zorlamadan kendinle eşzamanlı olarak bir diğeriyle yaşamı sürdürmek anlamına geliyor. Aynı çatı altında, kendini zorlamadan, kalıplara sokmadan,
kendini yok etmeden veya hiçe saymadan; özgürce sevgi ve saygıyla hissetmek anlamına
geliyor. Hani otobanlarda hız sınırları vardır ve “İçinizdeki canavarı susturun”
diye pankartlara rastlarız zaman zaman. Birlikte yaşamak tıpkı bir otobanda
araba sürmek gibidir benim için. Hız sınırımı tayin eden ve içimdeki canavarı
susturan ise benim. Böylece kullandığım arabayı severim, yolun ve asfaltın
tadına varırım ve yolum akar gider. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamam. Kendi
öz iradem ile seçmişimdir hepsini ve koşullarımı kendim oluşturmuşumdur.
Böylece kazadan uzak duruyorumdur.
Herkesin yolu açık
olsun, sevgiyle sağ salim gitsinler ve dönsünler,
Sy
Çok güzel anlatmışsınız bir birliktelikte olması gereken her şeyi ellerinize ve yüreğinize sağlık..
YanıtlaSilSevgiler
Sulhan
herkes her daim mutlu ve huzurlu olsun, tüm birlikteliklerde:))
YanıtlaSil