2 Mart 2012 Cuma

Çıkılan yolculukların ardından…


Birlikte yaşam sürmek güzeldir. Hele ki uyumluysa değil mi? Uzun yıllar beraber olmanın verdiği haz bir başkadır. İçinde fazlasıyla duygu barındırır, yoğun duygular. Aradığını bulmak, sevilmek ve sevmek hoştur, haz verir insana. Sevgi verdikçe çoğalır ve artar derler ya; uzun süreli birlikteliklerde gözleme şansım olmuştur bu varsayımı. Varsayım diyorum çünkü bazılarına göre tam tersi de olabiliyor. Bazen mecburiyetler ve sorumluluklar mevcut birlikteliği sürdürmeye mahkûm ediyor insanları. Benim içinse koşulsuz sevginin olduğu yerde büyüyen bir birliktelik çok uzun soluklu ve sağlıklı oluyor. En azından benimki öyle, kendi adıma turnayı gözünden vurmuşum diyebilirim.

Zaman içinde alışılagelmiş kalıpların dışında olaylar yaşandığında birlikte olan insanlarda çeşitli duygular ve davranışlar ortaya çıkmaya başlar. Örneğin sabah gidip akşam gelme ve aynı çatı altında yaşama rutini devam ettiği sürece önce bir onaylama durumu belirir. Olması gereken budur çünkü. Her şey birlikte yapılmalı, her şey ortak olmalı, her şeye karar verirken fikir birliğine varılmalı gibi. Belli yapı taşları oluşmaya ve dikte edilmiş kurallar silsilesinden uygun olanlar alınıp yerleştirilmeye başlanır bu birlikteliğin içine. Her hangi bir yapı taşındaki ufak oynamalar bütünü etkileyen duyguları tetikler ara sıra. Bazen dip dibe yaşamanın verdiği huzursuzluk kıpırtıları oluşur yaşamlarda; bazen de ara sıra ayrı kalmanın getirisi olan huzursuzluk kıpırtıları. Sayılı gün ve zaman ortamı bir nebze rahatlatır ancak bu rahatlama sonlara doğru sabırsızlığa dönüşür. Beklentiler oluşmaya başlar. Tekrar aynı çatı altında toplanıldığı zaman da beliren duygular bazen yerine uygun düşer bazen de karmakarışık olur ve beklentileri karşılamaz. Kısa ayrılıklarda içe dönüp baktığımızda; bu ayrılıklar kimi zaman ilişkileri sıcak ve taze tutar; kimi zaman da bayatlatır istemeden… Garip durum doğrusu! Normaldir çünkü durumları garip yapan bizler değil miyiz zaten!

Birlikteliğimin ilk yıllarında kısa ayrılıklarda- çoğu iş seyahatlerinden oluşmaktaydı- farklı duygular kaplardı beni. Hayat koşturmacası içinde; çalışma hayatım bir yandan, ev düzeni bir yandan, anne olmanın verdiği sorumluluklar öte yandan; üstüme üstüme gelirlerdi. O zamanlar ufukta beliriveren iş seyahati beni kasardı. O zaman ki iş seyahatleri tatil kavramıyla birleşirdi zihnimde. Neticede işin ucunda aynı ofis yok, aynı elemanlar yok, aynı yemek saatleri yok, toplantı bitiminde kalan boş zamanlar var, nezaketen uyulması icap eden davetler var gibi. Oysa iş iştir, tatil de tatildir. Ben bu ikisini birbirinden ayıramazdım o zamanlar. Sabah işe giderdim, akşam işten gelirdim, çocukla ilgilenirdim, ev düzenini devam ettirirdim. Çocuğumu alıp dışarı çıkmazdım, gezmezdim, eğlenemezdim, arkadaşımı davet edip hoş sohbet eşliğinde yemek yemezdim. Kendimi ev işine verir, ölesiye yorar, dip köşe bucak ne var ne yok kaldırırdım. Tüketirdim kendimi. İçimdeki sese cılız ve çatlak bir sesle eşlik ederdim, kulak paralayan bir ritimle haykırırdım: ” İş seyahatinde millet eğlenirken ben de burada saçımı süpürge etmeye devam ediyorum.” Akşamları çocuğumu uyutup keyif aldığım bir kitabı okumazdım, arkadaşlarımı davet edip sohbet etmezdim, Yalnızlığın tadına varmazdım bir türlü. O’nu ne kadar özlediğimi ve yokluğunu hissettiğimi itiraf etmezdim. Şimdi durup geçmişime baktığımda- birlikteliğimin ilk beş, altı yılındaki bu süreci- “boşa geçen zamanlar” olarak veya  “ah keşkeler zamanı “ olarak değerlendirmiyorum. Üreticilikten ve yaratıcılıktan uzak geçen anlar olarak; en önemlisi de kendimden uzak geçen anlar olarak bakıyorum bu yıllara. Ne zaman hafızamı tetikleyen bir olay yaşasam gülerim bu komik anlara ve kendime yaşattıklarıma.

Olması gereken davranışlar ve düşünceler zaman istiyor. Olgunlaşıp kendin için ne istediğini fark edebilmek kendine zaman ayırmayı gerektiriyor. Birlikteliklerde de hayatın akışında farklı alanlarda karşımıza çıkan kalıplaşmış düşünce ve davranışlar bizleri kısıtlayan engellerin başında her zaman olduğu gibi yer almaya devam ediyor. Biz izin verdiğimiz sürece…

Oysa benim için, birlikte yaşamak her şeyi birlikte aynı anda yaşamak anlamına gelmiyor çok uzun zamandır. Birbirinin sınırlarını zorlamadan kendinle eşzamanlı olarak bir diğeriyle yaşamı sürdürmek anlamına geliyor. Aynı çatı altında, kendini zorlamadan, kalıplara sokmadan, kendini yok etmeden veya hiçe saymadan; özgürce sevgi ve saygıyla hissetmek anlamına geliyor. Hani otobanlarda hız sınırları vardır ve “İçinizdeki canavarı susturun” diye pankartlara rastlarız zaman zaman. Birlikte yaşamak tıpkı bir otobanda araba sürmek gibidir benim için. Hız sınırımı tayin eden ve içimdeki canavarı susturan ise benim. Böylece kullandığım arabayı severim, yolun ve asfaltın tadına varırım ve yolum akar gider. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamam. Kendi öz iradem ile seçmişimdir hepsini ve koşullarımı kendim oluşturmuşumdur. Böylece kazadan uzak duruyorumdur.

Herkesin yolu açık olsun, sevgiyle sağ salim gitsinler ve dönsünler,

Sy

2 yorum :

  1. Çok güzel anlatmışsınız bir birliktelikte olması gereken her şeyi ellerinize ve yüreğinize sağlık..
    Sevgiler
    Sulhan

    YanıtlaSil
  2. herkes her daim mutlu ve huzurlu olsun, tüm birlikteliklerde:))

    YanıtlaSil