22 Mart 2012 Perşembe

Gerçek mi yalan mı?


Aslında yalan söylemiyoruz. Çünkü gerçeği söylediğimizi zannederek konuşuyoruz. Böylece kendimizi ve başkalarını kandırma mekanizmasını harekete geçirmiş oluyoruz. Bunu yaparken de belli bir maksadımız yok, öylesine hareket ediyoruz aslında. Bilinçli, planlı ve detaylı yalan söylemek zaman alan bir iş bana göre. Bu yüzden gündelik hayatta öylesine kelimeler dökülüyor ağzımızdan, konuşuyoruz sadece; kimi zaman doğru kimi zaman yalan oluyor söylediklerimiz.  İşte bu yüzden kimse birbirinin ne söylediğini, ne anlatmaya çalıştığını anlamıyor. Bu yüzden yargılamalar ve anlayışsızlık ortaya çıkıyor. Bu yüzden ne kendimizi ne de karşımızdakini tam olarak çözemiyoruz. Ne ilginç! Oysa sadece gerçeği söylediğimizi zannediyorken kendi yalanlarımızı sıralıyoruz ardı arkasına farkına varmadan.

Bir dostunuzla beraber olduğunuzda eğer o kişi yakınmaya başlar ve dertlerini ortaya dökerse, kendi gerçekliğinizden kolayca koparak onun gerçekliğine adım atarsınız. Onunla birlikte aynı şeylerden şikâyet etmeye, söylediklerini tasdiklemeye başlarsınız. Oysa bunları hissetmek bir yana böylesi bir olayı yaşamıyorsunuzdur bile. Bununla kalsa ne ala! Ondan ayrıldıktan sonra dahi öyle bir ruh hali içinde olursunuz ki, artık sizin gerçek duygularınızı arayın bulun kolaysa. O dostunuzla karşılaşmadan önceki durumunuz değişmiştir. Çünkü kendi duygu ve düşüncelerinizi; kendi gerçeklerinizi bir kenara atarak size ait olmayan gerçekliğin içine dalmışsınızdır onca tasdiklemeden sonra. Hop değişiverdiniz, sarılamadınız kendinize!

Bir konudan öyle eminsinizdir ki; Nuh dersiniz Peygamber demezsiniz. Ancak girdiğiniz bir ortamda kendi “eminliğinize” sıkı sıkıya bağlı olmadığınız için; yanlış gördüğünüzü doğru kabul etmeye ve karşınızdakileri tasdiklemeye başlarsınız; kolayca. Hiç farkında olmadan şekil değiştiriverdiniz yine.

Sürekli bir çatışma hali içindeyseniz, öfkenize hâkim olamıyorsanız ve hayatta ne istediğinizi bilmiyorsanız yukarıdaki durumlardan kaçınmanız biraz zor oluyor. Çünkü enerjimiz düştükçe etrafımızda olanlarla etkileşim içinde oluyoruz, zayıflıyoruz. Hemen hemen her konuda kendimizi haklı bulmaya ve diğerlerini suçlamaya başlıyoruz. Böylece kendi hatalarımızla yüzleşmek yerine başkalarının hatalarını gözlemlemeye ve o hataları dillendirmeye bayılıyoruz. Hoşumuza gitmeyen durumlardan kaçmaya, reddetmeye ve dolayısıyla hem kendimize hem de etrafımıza yalanlar sunmaya; sunduklarımıza da inanmaya soyunuyoruz. Belli bir zaman sonra zordur “ne olduğunu” kabul etmek. Çünkü o kadar şiddetle reddederiz ki kendimizi; sonuçta kendimizin bile inanmaya başladığı bir sahtecilik içinde yer alırız. Çık çıkabilirsen işin içinden…

Böylece etrafımızda gelişen olayların akışına kapılarak savrulmaya başlarız. Bir o yana, bir bu yana salına salına gezinirken, başkalarının düşünce ve davranışlarını benimsemeye ve taklit etmeye başlayarak kendimizi iyice unuturuz. Artık mevcut değilizdir ve iyice korkarız bu durumdan. Olur ya yanılıp da kendimizi ortaya koyarsak içinde bulunduğumuz duruma ve mevkiiye de ait olamayacağımız düşüncesi sarar sarmalar bizi. Boğuluruz hafiften.

Eğer bütün bunların farkına varabilsek aslında ne olduğumuzu ve kim olduğumuzu bulabiliriz. Kendimizi kaale almaya ihtiyacımız var. Bu gerçekten önemli bana göre. Bunu istememiz gerekir ki içinde bulunduğumuz dar alandan ferah alana geçiş yapabilelim. Bunu yapabilmek için kendimize doğruyu söylememiz gerekir. Bana göre gerçeği görmek ve yüzleşmek; kim olduğumuzla alakalı detayları ortaya çıkartacaktır. Gerçeğin ve yalanın ne olduğunu anlayabilmek ve kavrayabilmek için de kendi yalanlarımızın neler olduğunu bulmamız gerekir. Bunu yapabilmek içinde sadece kim olduğumuzu bilmeyi seçmek yeterli olacaktır.

Bazen gerçeği duymak acıdır, bilirim. Yalanlarla yaşamak daha da acıdır, onu da bilirim. Hayatımda o kadar çok sahte yaşamlara rastladım ki, ürktüm. Kendi dünyama, doğruma, gerçeğime, benliğime sahip olduğum için mutlu oldum. Bunu da korumaya kararlıyım. Sonuna kadar…

Yalansız dolansız gerçek bir yaşama sahip olmanız dileği ile sevgiyle kalın,

Sy

2 yorum :

  1. Mevlana' nında söyelediği gibi bir ben var benden içeri.Önemli olan içerdeki beni bulabilmek yalın ve sade olan ,sahteden uzak beni..

    YanıtlaSil