2010 öncesi;
Hepimizin alışkanlıkları vardır. Yemek yerken, araba kullanırken, evi temizlerken, bulaşık yıkarken bile garip eylemlerimiz vardır. Benim çamaşır asarken bile garip alışkanlıklarım vardır. Önce var gücümle silkelerim makinadan çıkan çamaşırı, sonra katlarım sepete koyarım. Sonra o sepeti alırım kolumun altına yollanırım çamaşır teline. Çorapları bir tele, atletleri başka bir tele asarım. Gömleklerde ve tişörtlerde asla mandal kullanmam. Kolları iki yana açık sererim onları tele, daha çabuk kuruyorlar o zaman. Kazakları başka bir tele sererek kuruturum, asmam. Ritüel gerçekleştiririm bir bakıma, alışkanlık işte ne yaparsınız…
Gündelik hayat koşturmacası içinde olmazsa olmazlarım vardır. Tikliyim anlayacağınız. Artık bazı şeyleri sıkı gözlemleyerek azaltma yolundayım, başarıyorum da. Ancak gene de bazı alışkanlıklar “huy” haline gelmişler. Hani can çıkar huy çıkmaz derler ya; aynen öyle.
Bakın başka ne acayipliklerim var: yatağın sağ tarafında yatarım, nedensiz. Sofra kurarken yenilen yemek ne olursa olsun tam takım tabak ve çatal, kaşık, bıçak çıkartırım. Peçeteleri üçgen şeklinde tabağın kenarına koyarım. Mutlaka renk uyumu ararım. Biraz da göze hitap etmesini isterim sofranın, sadece mideye değil. Meyve soyduysam her bir cinsi ayrı tabağa soyarım, suları birbirine karışsın istemem. Yenecek kadar ekmek dilimlerim, dilimlenmiş ekmeği saklamayı sevmem, bütün olarak kalmasını tercih ederim. Deli miyim neyim ben!
Renk uyumu benim için önemlidir, kendimi daha iyi hissederim. Hala çanta ve ayakkabı ve kemer de modaya uyamadım, renklenemedim bir türlü. Her şey aynı renk olmalı veya aynı rengin tonlarında. Klasiğim biraz anlayacağınız. Genelde siyah, beyaz, kahverengi, gri, toprak renklerini tercih ederim. Kılık kıyafet haricinde evde de bu renkleri severim. Yumuşak geçişlerle bütünlük hissi versin isterim.
Bazen bu alışkanlıklarıma bakıyorum bunlar beni yansıtan seçimlerdir. Bazen de bakarım bana özel değiller. Sanki bana ait değillermiş gibi hissederim. Genelde ruh halimle uyumlu olur bu alışkanlıklarım. İyi hissettiğimde beni rahatsız etmezler, günümde değilsem ayak bağı olur ağır gelir bu alışkanlıklar. Evimin dışında isem de bazen dayanılmaz olurlar. Yumurtayı tam üç dakika haşlayın lütfen, menemenin biberleri iri kalsın lütfen, kahvesi az tek şekerli bir kahve lütfen, salataya soğanı ince kıyın lütfen, kızartma biberin çekirdeklerini çıkartın lütfen, odayı temizledikten sonra camı açık bırakın lütfen, yatağı havalandırın lütfen… İnsanlar ne bilsin benim neyi nasıl sevdiğimi?
2010 sonrası;
Hayatımızın kaçta kaçını oluşturur bu alışkanlıklarımız? Gözlemleyin, üşenmeyin, öyle komik şeyler bulacaksınız inanamazsınız. Kimini otomatik olarak yaparız, kimini de sezgisel olarak. Benim sorunum basitti bu alışkanlıklarımı gözlemlediğimde. Sorunum düşünmeden kalıplaşmış olarak hareket etmemden kaynaklanıyordu. Kendimi alışkanlıklarımın akışına bırakmıştım deyim yerindeyse. Şimdi ise alışkanlıklarım benim akışıma uymak zorundalar. Hayat böyle daha kolaymış. Keşfettim. Sorun haline gelmeden çözdüm onları. Önce sahiplendim sonra çözdüm.
2012 şimdi;
Kahvem hala aynı durumda, renk uyumum devam ediyor, sofra düzenim aynı hatta taze çiçek ilave oldu, diğerlerinde normale döndüm. Çamaşırları azat ettim. Hala ara sıra dişli sıyırdığım oluyor, derhal bakıma alıyorum kendimi.
Sözün özü zır deliydim az deliye döndüm. Hayatım ve ben normaliz kendimce:))
Sevgiyle kalın,
Sy
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder