Hayatımızda yaşadıklarımız
bize mi aittir yoksa kolektif bilinç sayesinde mi yaşanır? Bu soruyu ilk
duyduğum zaman şöyle düşünmüştüm:” Ben koyun muyum?” Sonra soruların ardı
arkası kesilmedi zaten. Her bir soru başka bir soruyu doğurdu. Ben hala o
soruları kendime sormakta ve çeşitli yanıtlar aramaktayım. Bir aralar da koyun
olduğumu fark ettim bu arada…
Kolektif bilinç sözü
bana çok şık geldi doğrusu. İlk defa Emile Durkheim tarafından kullanılmış ve
onun sosyolojisinin köşe taşlarından birini oluşturmuş bu kolektif bilinç terimi.
Tanımı ise şöyledir: "İnsanda, birey olarak ruhi hayata ait olayları aşan
ve zümrenin ortak düşünce, istek ve heyecanlarını temsil eden ortak bir bilinç.”
Kolektif bilinç Durkheim'a göre temelde bireyin dışında olan toplumsal bir
olaydır. Terim, grup üyelerinin nasıl düşünüp davranacaklarına karar veren ve
onları zorlayan bir normatif düzeni ya da toplumsal bir olguyu anlatır.
Bulduğum açıklamalar bu doğrultuda devam ediyordu. Bu açıklamaları internet
üzerinden çabucak bulmuştum. Şimdi ise kendi üzerimdeki etkilere ulaşmaya sıra
gelmişti. İşte bu zaman aldı dostlar…
Öyle kanıksamışız ki
bilinçaltımıza yerleşmiş olanları, neler var neler… Başladım ayıklamaya ancak
çıktıkça çıkıyor, geldikçe geliyor. Bugün bile ara ara yoklama çeken düşünceler
yok değil inanın; ancak artık kendi deneyimlerimi yaşadığıma inanıyorum. Çünkü şimdide anda kalmayı öğrendim.
Geçmişteki Ben sessiz artık,
gelecekteki Ben’i ise henüz
oluşturmadığım için; Şimdiki Ben’le
inanılmaz bir uyum içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Geçmiş ve gelecek zaman
dilimlerinde kaldığımız sürece şu andan uzaklaşıyoruz ve böylece
kolektif bilinç bizi daha çok tutsak ediyor kendine. Bunu anladım…
Toplumsal bilinç
kuvvetlidir, çok kuvvetlidir. Hiç kimse tesadüfen karşınıza çıkmaz, hiçbir olay
öylesine başınıza gelmez, şans eseri size denk gelen bir şey yoktur; tamamı
kolektif bilincin yani toplumun yönlendirdiği seçimlere uygun tezahür eder.
Yaşadığımız hayatta kendi deneyimlerimizin yerine, yaşayan herkesin ürettiği
toplam deneyimlerden payımıza düşeni alarak, kendimize çekerek bir hayat oluştururuz.
Hepimiz bir çevreye ait olarak yaşarız ve bu çevrede de bu bilince uygun
gruplar vardır. Bizler de otomatik olarak o grupların içine sığışır kendimize
orada bir yer edinir ve gönül rahatlığı ile “yaşadığımızı”
zannederiz. Yaşamıyoruz aslında “sürükleniyoruz
“ bu yaşamda… Böylesi bir durumdan memnun kalmaktayızdır ancak bir süre sonra
öylesine sıkışırız ki geçmiş ve gelecek kaygıları içinde nefes alamamaya
başlarız. Böylece ufukta beliriverir; şimdiki an…
Kurtarıcı sözcük budur
işte. Çünkü şimdiki an ‘da kalmayı başarırsak kendi duygu ve düşüncelerimizin
oluşturduğu, iç sesimizin desteklediği kendi dünyamız, kendi yaşamımız
filizlenmeye başlar. Böylece birbirinin aynı gözüken hayatları, fark yaratarak,
farklı zamanlarda yaşayabiliriz. Geçmişimizdeki kendimizden sıyrılabiliriz.
Geleceğe gitmemize veya onu düşünmemize gerek yoktur çünkü şimdi ‘de kalarak
gelecekteki kendimize seçeceği yaşamlar sunabiliriz. Sanki farklı Ben’ler
varmış gibi algılanıyor ancak sadece bir Tek
Ben var. Bu tek Ben, geçmişteki Ben’e ve gelecekteki Ben’e yardım elini
uzatıyor sadece. Böylece BİR olabiliyorlar.
Gerçekten bu yaşamda
Geçmiş, Şimdi ve Gelecek kavramlarını tek bir sıraya diziyoruz. Birbirlerinden
ayıramıyoruz. Bazen içime bir his doğar ve bana bir konuda dikkatli olmamı
söyler. Durup düşünürüm; acaba bu yaşamış olduğum gelecekteki bir farkındalık
mı yoksa önsezim mi? Bazen de geçmişle alakalı bir duygum ve akabinde bir
düşüncem gelir karşıma. Durup dinlerim kendimi. Geçmiş ve gelecek, şimdiyi
anlamam ve yaşamam için bana yardımcı oluyordur ve yaşarım bu sunulan anı.
Gerçekten de KİM OLduğumuza
karar vermek Onu OLmak için şimdiki anın duygu ve düşüncelerini takip etmemiz
gerekiyor. Şimdi ve burada…
Hepimiz için tek bir
şey varsa öğrendiğim o da hepimizin BİR olduğudur.
Sevgiyle ve şimdide
kalın,
Sy
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder