13 Ocak 2012 Cuma

Ben bir ağaç mıyım acaba?

Ben bir ağaç mıyım acaba? Olabilir miyim? Niye bilmiyorum ne zaman ağaçlarla dolu bir yerde bulunsam daha önce oradaymış hissine kapılıyorum. Ya ağaç benimleymiş ya da ben ağaçlaymışım uzun zamandır öyle hissediyorum. Yemyeşil ağaçlarla kaplı ormanda ne zaman yürüsem kendimi ait olduğum yerde hissederim hep. Bu duygu sarıp sarmalar her hücremi. Tanışıyoruz bir yerlerden ağaçla… Biliyorum…

Mevsimlerin birbirini takip etmesi ve yeşilin, kırmızının, sarının renk tonlarını özgürce sergilenmesi bende hep bir tören alayı izliyormuşum duygusu yaratır. Günler günleri, aylar ayları kovalar akan zamanda ve orman hep bir renk skalası koyar önüme. Açık, koyu her ton renk izlerim… Ağaçlara bakarım ve seyrederim onları. Bazen giyiniktirler renk renk yaprakları ile. Bazen de daralıp atarlar üstlerinden her şeyi, çırılçıplak kalırlar.

Bakarım ağaçlara uzun uzun ve düşünürüm ne kadar bana beni, bizi hatırlatıyorlar diye. Onları üstlerinde yaprakları ve yemişleri ile yüklüyken izlerim. Kiminin gövdesi sağlamdır, sağlam karakterli ve güçlü dururlar; kimisi ise zayıf gövdelidir, kırılgan ve çabuk pes eden görüntüsü çizerler. Tıpkı bizler gibi. Hayatın önümüze getirdiği yollarda bazen güçlü oluruz ve her şeye rağmen yola devam ederiz, bazen de kırılıp küser ve vaz geçeriz mücadeleden. Yemişlerin ağırlığıyla dimdik uzanır gökyüzüne dalları. Yıkılıp bükülüp ezilmezler, taşırlar tüm ağırlığı. Bazen de bel verirler ortalarda bir yerden, dallar aşağıya sarkar, taşıyamaz yemişleri. Gelip alsalar da kurtulsam bu yükten dercesine orada öylece yardıma muhtaç beklerler. Hayatın omuzlarımıza bindirdiği sorumlulukların bize ağır gelip belimizi bükmesi ve bizi hayat koşusunda geri düşürmesi ile benzeştiririm bu görüntüyü. Çırılçıplak ve savunmasız kaldıkları mevsimde bakarım onlara uzun uzun. Hemen hemen hepsi farklı olmasına rağmen cinsleri, gövdeleri ile kalmaz hiçbir farkları birbirinden. Zorlu hava koşullarına dayanmaya gayret ederler. Tozlu görüntüsü veren havanın pusuyla birlikte sanki iç içe geçmiş ve hiçbir boşluk kalmamış gibi göz aldatması yaşatırlar bana. Çıplak ve tozlu, bir o kadar da savunmasız gözükürler. Hayatın bizi alaşağı ettiği zamanlarda kendimizi nasıl yalnız, çaresiz ve bir başımıza hissettiğimiz ve acının karşında çıplak kalakaldığımız zamanlar düşer aklıma. Sonra gözüm manzaraya alıştıkça fark ederim ki bazıları çıplak olmalarına rağmen yemyeşil gövdeye ve dallara sahipmiş gibi dururlar. Yanlarına gidip izlediğimde ise şaşakalırım. İncecik gövdeli bir sarmaşık sarıp sarmalamıştır o koskoca çıplak gövdeli ağacı ve ona destek olmaktadır. Sertleşen hava şartlarında ona bir örtü olmuştur, dayanması ve atlatması için bu zamanlarını. Ağaç ve sarmaşık iç içe geçmiştir hayatın karşısında dimdik durmaktadır. Sarmaşık ağaçtan, ağaç ise sarmaşıktan destek alarak dimdik durmaya devam eder. Nasıl ki zor durumlarda bize uzanan yardım eline veya bir fırsata “ Ne kadar yardımı olur ki?” diye düşünmeden can havliyle sarılışımız gibi. Çıkarız dipten suyun üzerine bir anlığına ve bu bize yaşam gücünü toplama fırsatı verir ve yolumuza devam ederiz. Diyorum size ben mi ağacım yoksa ağaç mı ben karıştırıyorum ara sıra.

Birbirleriyle yarış ederler mayıs ayı geldiğinde. Uyanır hepsi, şöyle bir silkinirler ve başlarlar cıvıldamaya. Tomurcuk tomurcuk üstüne, yaprak yaprak üstüne koşturmaya hazırlanırlar. Sanki kocaman bir yaşam yattığı yerden doğrulmaya hazırlanır; önce gerinir sonra biraz daha hareketlenir. Koskoca gövde tatlı bir ahenkle zarifçe doğrulur yatağından ve ayağa kalkar. Bu ayağa kalkışta alkışlar eşlik eder yaşama; yerde rengârenk çiçekler yarışmaya başlar hemcinsleriyle. Yaşam ayağa kalkınca yatak çarşaflarını da alır o güçlü elleriyle silkeler ve kışlık dolabına kaldırır. Yerine taze filizleriyle çimenlerden yapılmış nefis bir örtü koyar. Mis gibi bahar kokan bir örtüdür bu. Tüm zarafetlerine şakıyan kuşlar eşlik etmeye başlar. Uyanır yaşam, güler tüm haşmetiyle. Ta ki bir sonraki çıplaklığına kadar sürer saltanatını…

Bana hep olmuştur yaşam yolunda bu anlatmaya çalıştıklarım. Her seferinde ayağa kalkabilmişimdir içimdeki gücün sayesinde. Sizlerde eğer gücünüzü bulamadığınız an gelirse gidin ağaçlara bakın, uzatın kollarınızı sarın o gövdeleri. Dinleyin mutlaka anlatacak bir hikâyeleri vardır. Duyun seslerini bakın neler söylüyorlar: “İçinizdeki gücü hissedin ve doğayı sevin ama önce kendinizi sevin.”

Kendinizi sevmeniz ve sevgiyi her daim duyabilmeniz ümidi ile,

Sy






1 yorum :

  1. Orman ve içindeki her canlı bize Yaradan tarafından verilen en güzel hediyelerden birtanesi.Onlarında bizim gibi birer canlı olduğunu bilsek ,onlara yaklaşırken bizim onlara ihtiyacımız olduğu kadar onlarında bizim sevgimize ihtiyaçları olduğunu bilsek ne iyi olurdu.Belki ozaman ormanlar yanmaz ,ağaçlar amaçsızca kesilmezdi.Hatta piknik sonrası ağaçların evi olarak kabul ettiğimiz ormanda pis ve dağınık bırakılmazdı.Ben senin bu yazını okuyunca orman ve ağaçların yaşamımızda ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım.Ellerine ,yüreğine ve kalemine sağlık
    Sevgiler Sulhan

    YanıtlaSil