Altı yıl öncesi...
Yıllar sonra bir gün gözlerim akmaya ve sulanmaya; ara ara kitap okurken de başıma ağrılar girmeye başladı. Göz doktorunun ziyaretine gittim. Kontrolden geçtikten sonra tanı kondu: Presbiyopi – Yakın Görme Bozukluğu. Yaşa bağlı bir durum olduğunu da kibarca ilave ettiler. Doktora “Ne alakası var?” dedim; O da bana “Yaş kırk dediniz mi tırt’lamalar başlar“ diye cevap verdi. Büyük bir gururla gözlük istemem lens takmak istiyorum dedim. Ah ben bu kadar beceriksiz olacağımı bilseydim ister miydim o mereti takmayı?
Lens kullanmak o zamanki bana göre buzda araba kullanmak ile eşdeğerdi. Lensi takmak için bir yarım saat, eğer takabilmişsem çıkarmak için bir yarım saat harcamaktaydım. Çıkartırken bir ara gözümü çimdiklediğimi bile hatırlıyorum. Bir sabah kalktım sol gözümde acayip bir kaşınma ve batma vardı. Derhal doktora gittim ve sol gözümde lens unutmuşum ve doktor onu aldıktan sonra en az bir hafta takmayın dedi ve iki adet damla verdi. Olay nasıl oldu derseniz, ,bu söylediğime inanamayacaksınız çünkü doktor da bunu nasıl başardığımı anlayamadı; keza ben de… Bir akşam lensleri çıkartıp solüsyona koydum ve yattım. Ertesi sabah takmak için aldığımda baktım ki sadece sağ lens var, sol ise yok. Muhtemelen kaybetmiş olmalıyım diyerek tek lensi attım ve yeni paket açıp her iki lensi de korkunç bir öfke nöbeti ile uzun uğraşlardan sonra takmayı başardım. Akşam her ikisini de çıkartıp kutuya koydum ve sabah uyandığımda gözümdeki rahatsızlık oluşmuştu. Doktor bir türlü nasıl olup da bir gözüme iki adet lensi üst üste takmayı başardığımı anlayamadı. Bir de çıkartırken birini bırakıp üstteki yeni taktığımı almış ve mevcut olanı gözümde muhafaza etmeye devam etmişim. Uzun uzun düşündük bir türlü anlayamadık ve ikimizin arasında sır kalmasına karar verip vedalaştık. Lens kullanmak konusundaki üstün başarımı değerlendirdikten sonra gözlük kullanmaya yatay geçiş yapmıştım. Doktorum ve gözlerim bu seçimimden dolayı çok mutlu olmuşlardı.
Bir yıl öncesi...
Zaman ilerledikçe gözümün numarası arttığı gibi yakın problemime bir de uzak eklenince bu sefer de çift gözlükle dolaşma devri başladı benim için. Çok bunaldım, anlatılır gibi değil. Etrafımdaki herkes ısrarla progressive cam kullanmamı söylemeye başladı. Hani hem uzak hem de yakının bir camda toplandığı alengirli gözlüklerden. Oysa ben sürekli gözlük takmak istemiyordum. Aldı mı beni bir düşünce…
Bir hafta öncesi...
Lens? Lens de var, progressive olanları çıkmış. İyi de benim lensle geçmişim parlak değildi ki. Her şeyi bir kenara bıraktım ve deneme lensi sipariş ettim. Lensler gelmeden önce düşüncelerim kıpraşmaya başladı. “Kızım takamayacaksın niye ısrar ediyorsun? Al bir gözlük kurtul Allah Allah deli misin nesin? Herkes gözlük takıyor ne var bunda?” Bu cümleler daha da sinirimi bozmaya başladı. Geçtim aynanın karşısına ve parmağımı elimde lens varmışçasına göz bebeğime yaklaştırmaya başladım. Deli gibi kırpmaya başlıyordum gözlerimi. Çünkü parmağımın gözüme zarar vereceğini düşünüp acayip korkuyordum. Korku? Evet, korkuyordum lensten ve gözüme yaklaşan parmağımdan. Bedenim parmağıma tepki veriyordu. Bu korkumu keşfettikten sonra gün içinde ayna önünde alıştırmalarımın sayısını arttırdım ve hayali lenslerimi gözüme takmaya ve çıkarmaya başladım. Siparişimin geldiğini haber verdiler ve gidip teslim aldım. Yüreğim pır pır ederek eve geldim. Kutuyu açtım ve lensi takmak için parmağımın ucuna yerleştirdim. Yaklaşık dört kez başarısız olduktan sonra pes ettim çünkü gözlerimden vücudumdaki tüm sular boşalıyordu. Kafamın içinde “Beceriksizsin kızım” nakaratı dönmeye başladı. “Salaksın yemin ediyorum ki salaksın” diyordu düşüncelerim avaz avaz. Kalan son sularımı boşaltmak için ağlamaya başladım sinirimden.
Sakinleşince oturdum ve düşündüm. “Lens takmak istiyor musun?” diye sordum kendime. “Evet” diye cevapladım kendimi. Gözlerimi kapattım ve lensle ilk tanıştığım an’a gittim. Kendime “Korkacak bir şey yok yapabilirsin, basit bir işlem“ dedim. Sonra o an’da lenslerimi takıp çıkardım ve başarılı oldum. Kendimi tebrik ettim ve oradan ayrıldım. Ayağa kalktım banyoya geçtim ve aynaya bakıp “İstiyorsan yaparsın” dedim ve gülümsedim. İki denemeden sonra yılların ustası gibi yavaşça lensleri gözüme bıraktım. Başarmıştım…
Şimdi...
Dört gündür vukuatsız bir şekilde lensle olan birlikteliğim devam ediyor. İnsanın tepkilerini ve nedenlerini anlaması “başarısızlık “ kelimesinin içini boşaltıyor. Aynanın yakınından geçerken kendime bakıyorum ve “Senin lensli halini çok beğeniyorum” diyorum. Aynadaki lensli ben, bana gülümsüyor. İçimdeki vıdı vıdı yapan bayan çok sessiz bugünlerde. Tabiri caizse gıkı çıkmıyor. Yeni konular arıyordur kendine muhtemelen. Ben onun çenesini kapatabiliyorum artık. Sizin de başınızda dırdırcı bir ses varsa tavsiye ederim susturun onu. Lensli ya da lenssiz…
Gözleriniz hep gülerek ışıl ışıl ruhunuzu yansıtsın,
Sy
kutlarım.ben gözlüğü bile kullanamıyorum:)berrin
YanıtlaSilSevgili Selcan,
YanıtlaSilİnanılmaz keyifle okudum..Lenslerle maceranı öyle güzel dile getirmişsinki sanki aynada onları takarken seni izliyormuş gibi hem güldüm ,hemde başarmış olmana sevindim.
Sevgiler
Sulhan
Ben de lens takmaktan bıkmıştım. Sizinkinin lazerle tedavisi var mı bilmiyorum ama ben lazerden memnun kaldım. Dünyagözde ameliyat olmuştum. Drları çok iyidir tavsiye ederim. Fiyatlar biraz pahalı evet ama şu anda facebooktaki oyunu oynayan herkese %40a varan indirim hediye ediyorlar.
YanıtlaSil