O ince çizgide yürürüz
hayatımız boyunca. İki gökdelen arasına gerilmiş çelik halatta yürüyen rekor
denemeleri yapmaya çalışan insanlar gibiyiz, hepimiz yürüyoruz. Kimi zaman
hızlı, kimi zaman yavaş, kimi zaman da koşar adım gidiyoruz başlangıçtan sona
doğru. Peki, bir başlangıç ve son var mı? Gerçekten doğumdan sonumuza doğru mu
yol almaktayız? Ölüm bir son mu? Yoksa başka bir hayata, bir geçide, bir yere
açılan bir kapı mı? Orada bir kapı varsa ne var o kapının ardında?
“Bugün varsın yarın
yoksun” ya da “Günü, an’ı yaşa” diyorlar, duyuyoruz bu cümleleri. İçimizde bir yerlerde de bir ölüm korkusu kol
geziyor. Sevdiklerimizden ayrılacak olmamızın düşüncesi yüreğimizi burkuyor. Ya
da sevdiklerimizin zamansız ayrılığı bizi kahrediyor. Her ölüm de, her kayıp ta
adım adım korkuya yaklaşıyoruz. Korku da boş durmuyor gelip sarıp sarmalıyor
bizi. Niye korkuyoruz acaba? Sadece sahip olduklarımızı kaybedeceğimiz için mi
yoksa öldükten sonra ne olacağımızı tam bilemediğimiz için mi?
Yaşamla ölüm iki zıt
kutup gibi. Var ve Yok gibi. Bir varsın bir yoksun gibi. Yaşadığımız ve nefes
aldığımız her dakika aslında ölüme bir adım daha yaklaşmıyor muyuz? Nefes al,
ver; bir gün daha tüketiyorsun aslında. Zamanı harcıyorsun. Eve sık sık taze
çiçekler alıyorum, hoşuma gidiyor. Renkleri ve görüntüleri ortamı huzurla
dolduruyor. Seviyorum. Bu çiçekleri alırken goncası bol olanı almaya gayret
ediyorum. Daha uzun süre yaşasınlar ve açsınlar diye. Eninde sonunda o
goncalarda açıyor ve ömürleri tükeniyor. Hiçbir şey kalıcı değil aslında, her şey
geçici. Bana öyle geliyor.
Hayatımızı sürdürürken
sadece var olduğumuzu ispat ederek mi yaşıyoruz yoksa yaşamın hakkını vererek
mi? Geçmiş ve gelecekte gidip gelerek an’ı kaçırıyorsak eğer yaşayan ölü gibi
davranıyoruz demektir. Ancak an’da yaşamın kalitesi ve anlamı mevcuttur.
Deneyimleyerek yaşamaktan daha güzel bir şey yok bana kalırsa. Var ve yok gibi
yaşamaktansa ikisini bir olarak görmek; ya o ya bu demek yerine; her ikisi de
demek daha doğru olabilir mi acaba? Yaşam ve ölüm bir bütün olabilir mi?
Ölümden korkmadan yaşamak mümkün mü?
Bana göre mümkün. Her
güne yaşantımın yeni bir günü olarak başlıyorum. Dün yaşandı ve bitti. Bu sabah
kalktım ve yaşıyorum. Gece yatana kadar da bu gün benim. Onu değerlendirmek ve
keyif almak benim irademde. Ne istersem ertelemeden yaparım. Ertelersem kafamda
sorular kalır. Kafamda sorular kalırsa an’ımı hakkıyla yaşayamam. Günümü
bitirip yatarken veya ertesi sabah, soruların bilincimi bulandırmasına izin
vermiş isem geleceğimdeki an’ımdan avans almaya başlamış olurum. Kafamdaki tüm sorular
ve yanıtları an’da gelmeli ve bitmeli. Ben böyle yapıyorum. Ertelediğim ve
gerçek olmayan bir dizi olay için günümü heba etmiyorum. Hakkıyla yaşıyorum. En
azından ölüm geldiğinde kafamda sorularla kala kalmam diyorum kendi kendime. Ölümün bile keyfini
çıkarmaya çalışırım. Garip ama böyle düşünüyorum. Korkmuyorum ondan. Ölümden
korkmak kendini yaşamda kısıtlamaktır. Ben böyle hissediyorum.
Ertelemeden yaratmaya
devam ediyorum, yaşamımı oluşturuyorum ve yaşantıma tanık oluyorum. Bilinmeyen
beni ürkütmüyor. Bilmeyi seçiyorum. Farklı bir bilinci seçiyorum. Her zaman
yaşamın içinde olmayı seçiyorum ve yaşamla akıyorum. Böylece hep huzurla var
oluyorum. Ben hep buradaydım zaten. Ara sıra gidip geliyorum farklı zamanlarda,
farklı yerlere. Yaşam hep devam ediyor.
Sevgiyle kalın,
Sy
Not: Bu yazı çok
sevdiğim birinin anısına yazılmıştır. Ruhuna selam olsun.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder