Ayaklarım uzun süredir
gitmesi gereken yere gidiyorlar. Dolayısıyla bedenim ve başım da ayaklarımı
izliyor. Peki, bu her zaman böyle olur mu? Yoksa başım ayrı yere, bedenim başka
bir yere, ayaklarım başka bir yere gidebilir mi? Ne olur o zaman? Darmadağın mı
olurum? Yoksa tamamen özgürce mi hareket etmiş olurum? Birbirinden bağımsız
vücut parçalarım mı olması iyi yoksa birlikte hareket etmeleri mi?
Düşüncelerim duygulara
dönüşmeden önce belli bir süreç gerekiyor bana. Zaman zaman anlık duygulara
kapıldığım oluyor tabii ki. Çoğu zaman düşüncelerimin farkında oluyorum ve bu
farkındalık duygularıma yansıyor. “Düşüncelerimi süzgeçten geçirdim” diyorum
ben bu farkındalık anına. Tamamen bana ait olmalılar, öyle hissediyorum içimde
bir yerlerde. İçimden geldiyse dürüsttür, doğrudur önsezilerim diyorum kendi
kendime. Böylece saf düşüncelerim duygularıma dönüşüyor ve bu duygularım
ayaklarıma yöneliyorlar, düşüyoruz yola. Doğru mu yol? O an için ve benim için
doğru. Önemli olan da bu. Zaten sonuçlar kendini ortaya koyacaktır eninde
sonunda…
Kimi zaman süzgeçten
geçiriyorum ancak işlem de bazı ilave katkı maddeleri oluyor, her nasıl
oluyorsa. Gözden kaçırıyorum onları ara sıra. Bu maddeler saf değil,
karmakarışık. İçeriğinde bazı detayları anlamıyorum, tanımıyorum ancak gene de
duyguya dönüşüyorlar. İradem dışında oluyor olabilir mi? Yoksa farkında mıyım? Belirsiz.
Sonra ayaklarıma ulaşan duygularım harekete geçiriyor beni. Yürüyorum ama sanki
bu yol benim değil, yanlış yoldayım galiba. “Olsun” diyorum “ Devam et,
ileriden bir yerden saparsın!” İşte bu komut da başımdan geliyor, zihnimden.
Yanlış ya da doğru bir yoldayım artık.
Katkı maddeleri
dokunuyor bana, alerji yapıyor. Bir müddet sonra ayaklarım bir yerde, başım
başka yerdeyken; bedenimde kabartılar oluyor, kaşıntılarım başlıyor. Ayaklarım nereye
çıkacağı belirsiz olan yolda giderken, başımda “susmayan zihnim” üretiyor da
üretiyor. Gittiğim yolla alakası olmayan yerlerdeyim artık. Bu arada bedenim
kaşıntılarla kaplı, rahatsızım oldukça. Birden farkına varıyorum; dağılmışım!
Bir kez farkına varınca
gerisi geliyor, an ’a ve gitmek istediğin rotaya yavaş yavaş oturuyorsun.
Ayaklarım sorun çıkarmıyor, durduruyorum onları. Bedenim daha rahat antialerjik ilaçlar işe yaramaya başladı galiba. Ancak zihnim susmuyor kolay kolay,
başım ağrıyor. “Elimden ne kurtulur benim, vaz geçme “ diyorum kendime. Vaz
geçmiyorum. Oluyor sonunda. Zihnim susuyor, bedenim duruluyor, ayaklarım sabit;
dinliyorum. Duyuyorum ve anlıyorum. Yeni rotayı GPS’ e giriyorum. Yola
çıkıyorum.
Benzincide mola
veriyorum. Bir kahve içerken çıkartıyorum süzgecimi. Atıyorum içine bedenimi,
başımı ve ayaklarımı; sallıyorum, süzüyorum. Yok bir şey, hiçbir katkı maddesi
algılamıyorum. Hepsi aynı yerdeler, yapboz gibiler tamamlanmışlar. Ödüyorum
benzin parasını ve kahve parasını. Açıyorum radyoyu, eşlik ediyorum çalan
parçaya. Yolum uzun. Düşüyorum yola tekrar…
Sevgiyle kalın,
Sy
Bu dünyada kusursuz bir mutluluk olmadığını düsünüyorum. bu dünya kusursuz bir mutluluk yeri değil, imtihan dünyası o yüzden her zaman sıkıntılar, hastalıklar, dertler şunlar bunlar olacaktır.. biz bunlarla en güzel şekilde mücadele etmeyi öğrenmeliyiz.. bunu başardığımız ölçüde mutlu olabiliriz..
YanıtlaSilNe kadar da doğru...Bazen bir bütünken ,bazende bir kaç parçaya bölünmüş bulabiliyor kişi kendini.Kolaymı .Eskiden gelen,yeni öğrendiklerin ..İşte ne oluyorsa o an oluyor ve başlıyorsun harmanlamaya.Başın;içindeki düşüncelerin,bedenin kah yorgun,kah enerjik ve ayakların sana itaate hazır.Karar veriyorsun ve yola koyuluyorsun.Yazdığın hemen her yazıda,ne güzelki kişi kendinden bir parça buluyor.Yolun ışık olsun ...
YanıtlaSilSevgiler
Sulhan