Bugün "Çocuk Bayramı" olduğu için çocuksu duygularla doldum taştım sabahtan beri neşeyle doluyum.
Aslında benim içimdeki çocuk mutlu, hem de çok uzun zamandır. Ben de bu
duygudan oldukça hoşnudum. Bunun için
sıkı çalıştım desem yeridir. Kaybettiğimi sandığım çocuğu buldum çıkardım
ortaya. Besledim o çocuğu, doyurdum ve şimdi ikimiz çok mutluyuz. Bütünüz,
tamamlandık. Bayramı da fırsat bildim anlayacağınız daha bir coştum.
Sabah kahvaltımı
ederken sitenin içi çocuk sesleri ile kaynıyordu. Yerlisi yabancısı her dilden
cıvıltı vardı etrafta. Kahvemi alıp onları seyretmek için bahçeye çıktım. Bir
tanesi vardı ki aralarında hemen dikkatimi çekti. Yeni yeni yürüyordu küçüğüm.
Adımları o kadar sarsaktı ki düştü düşecek derken, kollarını sallayarak
kendinden büyüklerin peşinden seğirtiyordu bir o yana bir bu yana. Bacakları
bezden dolayı hafif çarpık duruyordu ancak O kendinden emin bir şekilde
adımlarını atıyordu, hoşnuttu halinden. Ağzından sevinç nidaları dökülüyordu,
gözleri ışıl ışıldı.
Kesinlikle haz alıyordu
bahçede olmaktan, büyüklerle oynamaktan, düşmekten, kalkmaktan; alabildiğine
mutluydu. Büyükleri her yetişip yakaladığında kendinden emin bir şekilde bir
çığlık patlatıyordu. Kutluyordu kendisini, hatta yetinmeyip alkışlıyordu
kendini o minik elleriyle. Kahkahaları duyulmaya değerdi. Usta hissediyor
olmalıydı kendini bu yakalama oyununda. Beklentisi yoktu, sadece oyunda olmak
yetiyordu O’na. İyi yürüdüğünü ve iyi koştuğunu düşünüyor olmalıydı ki açıkça
bir mücadele içindeydi kendinden yaşça büyük olanlarla.
Annesinin gözü korkmuş
olmalıydı O’nun bu pervasız hareketlerinden. Ara sıra önüne geçip durdurmaya ya
da elini yakalamaya çalışıyordu. Ancak O usta manevralarla atlatıyordu
annesini, sınırlarını zorluyor ve her seferinde başarıyordu. Baba ise
destekliyordu O’nu:“Haydi kızım durma koş yakala arkadaşlarını” diye teşvik
ediyordu ara sıra. O zaman daha bir özgüvenli bir şekilde şöyle bir sallanıyordu
yerinde, dengesini bulup tekrar atılıyordu ileriye doğru. Bir gülücük ve usta
bir manevra ile anneyi atlatıp hedefe varıyordu ufaklık.
Düşüyordu bazen ancak
hiç utanç duygusu yoktu, doğal bir hoşnutluk vardı bu çocukta. Kendinden
hoşnuttu bu çocuk. İçindeki doğal duyguların yüzeye çıkmasına izin veriyordu.
Keyif alıyordu o an ’dan. İşi buydu. Hiçbir tatlı söz ya da dikkatini dağıtmak
için gösterilen sevdiği bir oyuncağı O’nu yaptığı işten geri bırakamıyordu.
Ödüle karnı toktu, övgü istemiyordu. O kendi kendini takdir ediyordu zaten.
İçindeki özle bağını koparmıyordu ve böylece sadece kendi istediğini
yapıyordu. O kendisi ile bütündü ve
kendi mükemmel deneyimini yaşıyordu.
Kahvemi bitirip içeri
girerken kulaklarımda O’nun azimli çığlık ve kahkahaları yankılanıyordu.
İçimdeki çocuğa kulak verdim bir an. O’da mutluydu ve hoşnuttu kendinden.
Yaptıklarından ve deneyimlerinden haz almayı geçte olsa tekrar bulmuştu;
yenilenmişti içimdeki çocuk. Ne güzel
bir tesadüftü gözlemlediğim; bahçemdeki çocuk ve içimdeki çocuk… Tesadüf diye
bir şey var mı? Var veya yok; ben minnettarlıkla kabul ettim kendimi ve içimdeki çocuğu. Bahçemdeki de bonus oldu bugün bana...
Sevgiyle kalın,
Sy
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder