Bu sabah gazetelere bakarken
öne çıkan başlıklar;
- - “Önce aldattı sonra doğradı.” Eşini aldatıp kadın boşanmak isteyince de dövüp haşladı. Yetmedi çocuğunun önünde dizi ile ayak bileklerini kesti.
- - Kandiliniz kutlu olsun. Hz. Muhammed’in dünyaya gelişinin yıl dönümü bütün İslam alemi tarafından kutlanacak.
- - Orta doğu mezhep savaşına gidiyor. Sünni- Şii gerilimi.
- - Peygamberimizi bile koruma kanunu yok, Atatürk'ü niye olsun? Andımızı da kaldıralım.
- - Rektöre yazdığı yazıdan dolayı 11 ay hapis cezası alan üniversite öğrencisi.
- - Taksim yayalaştırılabilir mi?
- - 2.5 milyon dolarlık güvercinler.
- - Sepetten ampul çıktı duş jeliyle ayran girdi.
- - 6 yıl önce 12 yaşındayken 5 bin lira karşılığı satılan kız korunmaya alınmamış.
- - Katliam ateşi Kahire’ye düştü.
- - Ruh sağlığı yerinde mi? raporuna son.
- - Buzul çağı yalan, yok öyle bir şey; küresel ısınma var.
Daha fazla devam
etmeyeceğim bu ruhumuza yapılan ve insanlığı her geçen dakika yok eden olayların
sonucunda ortaya çıkan bu haberlerin bombardımanına. Neredeyiz biz ve ne
yaptığımızın farkında mıyız?
Evet, içimizde olumsuz
duygularımız olması normaldir. Bana doğru gelen size doğru gelmez. Benim
güzelim size uymaz. İyi de bunun için
birbirimizi yok etmeye çalışmak doğru mudur? Savaşlar, ön yargılar, kavgalar
neye yaramış ki şimdiye kadar?
Gelişmeye, ilerlemeye,
bakış açığımızı değiştirmeye yöneldiğimizde “ sıkıntı” yaratıyor bize.
Farklılaşıyoruz tüm geriye kalanlardan. Böyle” bulaşma”; “kımıldama” ; “ boş ver
söyleme fikrini” diye kendimize telkinde bulunuyoruz. Çünkü kendimizi ancak o
şekilde “ güvende” hissedebiliyoruz. Yani çoğunluğa uyum sağlamış gibi
gözükerek. Peki, gerçekten ihtiyacımız olan şey bu mu? Geçmişteki tarihsel
olaylara bir baksak, tarihte yer etmiş olanlara. Herkes, her toplum kendi
tarafından bakarak anlatır bu olayları ve her zaman bir mantıksal açıklamaları
vardır. Öyle yaptık çünkü……. Bu şekilde karşılık vermeliydik çünkü……
Bizlere sunulan şey
kendi gerçekliğimiz değildir. O günün, o şartların el verdiğince yapılmış olan
davranış ve tutumların akıllıca izahıdır sadece, mantığa iliştirilmiştir bir
ucundan. Yapılması gereken soru soran ve hatalardan ders almayı bilen, özgür
düşünce yapısı ile hareket eden toplumlar yetiştirmektir. Hatırlamak istediğimiz gerçek ancak an ’da olan olmalıdır, bizim asıl
gerçeğimiz budur. An ’da kalıp dışına
çıkmadan an ’ı yaşarsak; an dışında
kalmayız ve böylece yargılama denilen tutumlar içine girmeyiz. An dışında
kaldığımız zaman başka an ’ları tekrar
etmekten başka bir şey yapmıyoruz ki! Böyle olunca da tepkisel davranmaya
başlıyoruz. Biz hayatı yaşamak yerine tekrar etmeyi seçenlerdeniz galiba. Doğal
olalım çünkü doğal olduğumuzda “sevgi”
gelir. Sevgiyle yola çıkarsak bize doğal olan davranış ve tutum içinde
olabiliriz.
Yaşamın amacı
yaratmaktır, kendimizi yok etmek değildir. Bunu unutmayalım. Başkaları
yargılar, biz yargılarız, topluca yargılamaya başlarız. Sonuçta yargıladığımız
şey nedir? Kendimiz… Bana mükemmel olmayanı, güzel gelmeyeni, karşı olanı,
uygun olmayanı da kabul edersem ve saygı duyarsam sorun olmaz diye düşünüyorum.
Bu hiçbir zaman onaylıyorum anlamına gelmez ancak gelişmeme fayda sağlar.
Gelişmeme olanak tanır; hem benim gelişimime hem de içinde bulunduğum toplumun
gelişimine. BİRleşmek, sevgiyi,
anlayışı oluşturur; ayrışmayı önler. Kolektif bilinç var ve bu kolektif bilinci
istediğimiz doğrultuya yöneltmek sadece bizim elimizde. Bunu unutmayalım,
seyirci kalmayalım hep birlikte yaratalım, oluşturalım yeni geleceğimizi; sevgiyle…
Saygı ve sevgiyle
kalın,
Sy
Harika yazmışsınız ellerinize sağlık.Bir çok insan aynı şeylerden rahatsız bundan eminim.Hepimiz güzel şeyler duymayı,görmeyi ve okumayı özledik ...İnsan şunu sormadan edemiyor hayatmı zor yoksa onu zor kılan bizlermiyiz???
YanıtlaSilSevgiler
Sulhan