3 Şubat 2012 Cuma

Nasıl bir şey bu? Neredeyiz biz?


Bu sabah gazetelere bakarken öne çıkan başlıklar;
  • -   “Önce aldattı sonra doğradı.” Eşini aldatıp kadın boşanmak isteyince de dövüp haşladı. Yetmedi çocuğunun önünde dizi ile ayak bileklerini kesti.
  • -         Kandiliniz kutlu olsun. Hz. Muhammed’in dünyaya gelişinin yıl dönümü bütün İslam alemi tarafından kutlanacak.
  • -         Orta doğu mezhep savaşına gidiyor. Sünni- Şii gerilimi.
  • -         Peygamberimizi bile koruma kanunu yok, Atatürk'ü niye olsun? Andımızı da kaldıralım.
  • -         Rektöre yazdığı yazıdan dolayı 11 ay hapis cezası alan üniversite öğrencisi.
  • -         Taksim yayalaştırılabilir mi?
  • -         2.5 milyon dolarlık güvercinler.
  • -         Sepetten ampul çıktı duş jeliyle ayran girdi.
  • -         6 yıl önce 12 yaşındayken 5 bin lira karşılığı satılan kız korunmaya alınmamış.
  • -         Katliam ateşi Kahire’ye düştü.
  • -         Ruh sağlığı yerinde mi?  raporuna son.
  • -         Buzul çağı yalan, yok öyle bir şey; küresel ısınma var.

Daha fazla devam etmeyeceğim bu ruhumuza yapılan ve insanlığı her geçen dakika yok eden olayların sonucunda ortaya çıkan bu haberlerin bombardımanına. Neredeyiz biz ve ne yaptığımızın farkında mıyız?

Evet, içimizde olumsuz duygularımız olması normaldir. Bana doğru gelen size doğru gelmez. Benim güzelim size uymaz.  İyi de bunun için birbirimizi yok etmeye çalışmak doğru mudur? Savaşlar, ön yargılar, kavgalar neye yaramış ki şimdiye kadar?
Gelişmeye, ilerlemeye, bakış açığımızı değiştirmeye yöneldiğimizde “ sıkıntı” yaratıyor bize. Farklılaşıyoruz tüm geriye kalanlardan. Böyle” bulaşma”; “kımıldama” ; “ boş ver söyleme fikrini” diye kendimize telkinde bulunuyoruz. Çünkü kendimizi ancak o şekilde “ güvende” hissedebiliyoruz. Yani çoğunluğa uyum sağlamış gibi gözükerek. Peki, gerçekten ihtiyacımız olan şey bu mu? Geçmişteki tarihsel olaylara bir baksak, tarihte yer etmiş olanlara. Herkes, her toplum kendi tarafından bakarak anlatır bu olayları ve her zaman bir mantıksal açıklamaları vardır. Öyle yaptık çünkü……. Bu şekilde karşılık vermeliydik çünkü……

Bizlere sunulan şey kendi gerçekliğimiz değildir. O günün, o şartların el verdiğince yapılmış olan davranış ve tutumların akıllıca izahıdır sadece, mantığa iliştirilmiştir bir ucundan. Yapılması gereken soru soran ve hatalardan ders almayı bilen, özgür düşünce yapısı ile hareket eden toplumlar yetiştirmektir.  Hatırlamak istediğimiz gerçek ancak an ’da olan olmalıdır, bizim asıl gerçeğimiz budur. An ’da kalıp dışına çıkmadan an ’ı yaşarsak; an dışında kalmayız ve böylece yargılama denilen tutumlar içine girmeyiz. An dışında kaldığımız zaman başka an ’ları tekrar etmekten başka bir şey yapmıyoruz ki! Böyle olunca da tepkisel davranmaya başlıyoruz. Biz hayatı yaşamak yerine tekrar etmeyi seçenlerdeniz galiba. Doğal olalım çünkü doğal olduğumuzda “sevgi” gelir. Sevgiyle yola çıkarsak bize doğal olan davranış ve tutum içinde olabiliriz.

Yaşamın amacı yaratmaktır, kendimizi yok etmek değildir. Bunu unutmayalım. Başkaları yargılar, biz yargılarız, topluca yargılamaya başlarız. Sonuçta yargıladığımız şey nedir? Kendimiz… Bana mükemmel olmayanı, güzel gelmeyeni, karşı olanı, uygun olmayanı da kabul edersem ve saygı duyarsam sorun olmaz diye düşünüyorum. Bu hiçbir zaman onaylıyorum anlamına gelmez ancak gelişmeme fayda sağlar. Gelişmeme olanak tanır; hem benim gelişimime hem de içinde bulunduğum toplumun gelişimine. BİRleşmek, sevgiyi, anlayışı oluşturur; ayrışmayı önler. Kolektif bilinç var ve bu kolektif bilinci istediğimiz doğrultuya yöneltmek sadece bizim elimizde. Bunu unutmayalım, seyirci kalmayalım hep birlikte yaratalım, oluşturalım yeni geleceğimizi; sevgiyle…

Saygı ve sevgiyle kalın,

Sy

1 yorum :

  1. Harika yazmışsınız ellerinize sağlık.Bir çok insan aynı şeylerden rahatsız bundan eminim.Hepimiz güzel şeyler duymayı,görmeyi ve okumayı özledik ...İnsan şunu sormadan edemiyor hayatmı zor yoksa onu zor kılan bizlermiyiz???
    Sevgiler
    Sulhan

    YanıtlaSil