17 Şubat 2012 Cuma

Duygularımızın soyu tükenmekte mi?


Başkalarına zarar verecek davranışlarda bulunuyoruz. İlişkilerimizi mahvediyoruz. Hayallerimizi çöpe atıyoruz. Kendimize bile düşman olabilecek duruma geldik sayılır. Her gün gazetelerde, televizyonlarda inanılmaz haberlerle karşılaşıyoruz. Kanımız donuyor duyduklarımız karşısında. Sanki herkes birbirini kırıp, üzerine basmaya çabalıyor. Neden?

Kendimizin düşmanı olduğumuz gibi, başkalarına da düşmanlık besler olduk. Hayat şartları, ekonomik zorluklar ardına sığınarak her geçen gün kaybetmekte olduğumuz duygularımızı sabote etmek için birbirimizle yarışıyoruz. Öfke, hoşnutsuzluk, utanç, korku, güvensizlik almış başını gidiyor ve dur diyen yok. İçimizdeki karanlık güçler aydınlığımıza savaş açmış sanki. İlginç değil mi?

Medya veya televizyonda yer alan şiddet içeren haberlerin dışında bir de kanıksadığımız;  normal hayat düzeni içinde olmasını normal karşıladığımız; şiddetsiz gerçekleşen istismarlar var ki onlara değinmeden edemeyeceğim. Hemen hemen her iş kolunda farklı kazanç elde etmenin yollarını bulmakta üstümüze yok. Hep bana zihniyeti içinde yaptığımız her türlü haksız kazanç girişimini legal göstermeye çabalamaktayız. Bazen ruhumuz bile duymuyor cebimize girip hakkımıza el uzatanları…

Neden böyle yaptılar? Niçin kimse ses çıkarmadı? Nasıl çalabilmişler? Ne? Nasıl? Kim? Niye?  Çünkü duygularımızın soyu tükenmekte de ondan… Doğa da canlıların, doğal kaynakların soyunu tükettiğimiz gibi artık bizi biz yapan insani duygularımızı da kurutuyoruz farkında mısınız?

Buna engel olmak bizim elimizde diye düşünüyorum. Yapacağımız tek şey duygularımızın hangi lisanda konuştuğunu çözmek. Eğer onlarla aynı dili konuşmaya başlayabilirsek yeniden bir ‘bütün ‘ olma şansını yakalayabiliriz. Duygularımız akıcıdır ve çok yönlüdür. Böylece bizim daha derin ve net düşünmemize yardımcı olurlar. Yeter ki onların ne dediğini anlamaya çalışalım; bize verdikleri mesajları çözebilelim.

Öfke, sıkıntı, huzursuzluk, nefret, korku, üzüntü, panik, kıskançlık, mutluluk, sevinç, huzur, gurur, dehşet, haz adına ne derseniz değin hepsinin bize verdiği açık bir mesaj vardır. Bu mesajı iyi okuyabilmek için içimizdeki sesi dinlemeyi bilmeli ve ‘sevgi’nin verdiği sıcaklığa kendimizi açmayı bilmeliyiz. Bizler insanız ve duygularımız var. Bunu unutmamalıyız.  Eğer bu bilincimizle savaşmamızı gerektiriyorsa savaşalım.  Sahip olduğumuz bütün duyguların ve bunların bize kattığı özelliklerimizin farkında olursak eğer, kazanacağımız şey sevgi olacaktır.

Duygularımız her zaman ifade edilmeyi isterler. Onlara var olma hakkı vermemiz gerekir. Böylece ifade edildiklerinde rahatlar ve sorun çıkartmazlar. Onları ifade edemeyip bastırdığımızda da bizi tüketmek için bir yarışa girerler ve farkında olamazsak eğer; kazanan taraf onlar olur. Kendimizi umutsuzluk içinde buluruz ve inciniriz. Sonrasında korku, öfke, nefret koşarak gelmeye başlarlar. Biz de yavaş yavaş içten içe bozulmaya başlarız.

Birçok hayal kırıklığı, mutsuzluk,  acı yaşayabilirsiniz; hayatınızdan hoşnut olmayabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey kendinizden, kaynağınızdan beslenmeyi seçmenizdir; başkalarından değil… İçinizdeki güce dönün. Sorunu çözmenin yolu sevgiden geçer, her şeyi sevmekten. Aynaya baktığınızda kendinizi seviyorsanız gerisi boş…

Şu anda dışarısı karlarla kaplı, yollar buz tutmuş. Hava çok soğuk... Duygularımızın da buz tutmasına izin vermeyelim, donmasınlar. Hele soylarının tükenmelerine asla izin vermeyelim. Onlara var olma hakkı tanıyalım, anlayalım, aynı dili konuşalım; bütünün hayrına…

Sımsıcak kalın,

Sy

1 yorum :

  1. Fark etmeden sevgiden değil öfkeden medet umuyoruz..Esas değer vermemiz gerekenin bizi biz yapan duygularımıza özen göstermemizi sağlayan bu yazı için çok teşekkürler harika olmuş...

    YanıtlaSil