Birkaç gündür yurdun
büyük bir çoğunluğunda kar var. Her yer bembeyaz bir örtü ile kaplanmış; ne
yolların delik deşik yamalı asfaltı gözüküyor; ne de bahçelerin bakımsız
toprağı. Her yer beyaz, saf ve temiz gözüküyor. Çok hoş ve insanda romantik duyguların
yanı sıra çocukça duyguları da uyandırıyor. Kendi adıma kar topu oynadığımı ve
beceriksizce bir kardan adam yapmaya kalkıştığımı itiraf edebilirim. Ayrıca ormanda
yaptığım haftalık yürüyüşlerimin de büyük bir keyifle geçtiğini, kara batıp
çıkmanın keyfini yaşadığımı da ilave etmeden geçemeyeceğim. Çarşamba günü de
arabamla kara saplandım kaldım orman yolunda. Tavuklar gibi eşelendim
lastiklerin kurtulması için. O dakikalarda bile güldüğümü hatırlıyorum şu an;
hayatımda ilk kez kara saplandım ve ondan da keyif almayı becerdim helal olsun
bana. Eşim benim kadar mutlu olmadı korktu benim bu gözü kara halimden. Kısacası
beyaz örtü beni neşelendirdi, çocuklaştırdı bu hafta.
Bugün yavaş yavaş kar
havası dağıldı ve yağmur çiselemeye başladı. Beyaz örtünün rengi hafiften
kirlenmeye başladı. Yağmur güzelce yağıp temizlemezse ortalığı; çamura
bulanacak her yer. Yol kenarlarında siyaha dönmüş kar tepecikleri görmeye
başlayacağız. O beyazlık, o saflık kalmayacak. Beyaza olan hayranlığımız yavaş
yavaş çamura olan kızgınlığa dönüşecek.
Garip olan şu ki bu
satırları yazarken beyaz kar örtüsü ile saf, temiz duygularımızı ve çekim
yasasını bağdaştırdım. Çocuklukta ki cahilliğimizi, gençlikteki deli baş
durumlarımızı anımsayıverdim. Hiçbir şey
den korkmaz ve her şeyi başaracağımıza inanırdık o günlerde. Siz de öyle değil
miydiniz? Hiç kötü titreşim yaymazdık etrafımıza. Tek bildiğimiz kendimizi
eğlendirmek ve mutlu etmek değil miydi o zamanlar? Bilinçsiz bir şekilde çekim
yasasını işletirdik hem de büyük bir başarı ile. Yeni yeni keşfettiğimi
sandığım ve uygulamaya çalıştığım bu yasayı o zamanlar harika bir şekilde
kullanıyormuşum farkında olmadan. Benim bildiğim bir şeymiş bu ve ben onu
kaldırıp tozlu raflara tıkıvermişim.
O zamanlar hep hayal
kurardım ve o hayalin gerçekleştiğini, ne kadar mutlu olduğumu
duyumsayabilirdim. Süslerdim hayallerimi
tam olmasını istediğim hale getirene kadar. Dolayısı ile düşüncelerim
dileklerimi oluştururdu ve hepsi aynı frekansta olurlardı. Evren de dilediğimi
verirdi, üç aşağı beş yukarı. Ve beni mutlu ederdi çünkü ben an ’da kalırdım o yaşlardayken. Geçmişim
yoktu o zamanlar ve geleceğimi düşünemeyecek kadar da toydum, umarsızdım.” Sen
çekim yasasını kullanıyorsun” dese biri anlayamazdım ne demek olduğunu ancak reddetmez,
salakça bir gurur duyardım bir yetişkinin bildiğini yapıyor olma halinden. Bu
da dileklerim ile düşüncelerimin frekansını bozmazdı.
Şimdi böyle değiliz
değil mi? Birisi böyle davrandığında o kişiyi umursamaz ve duyarsız olmakla ya
da hayalperest olmakla suçluyoruz. Dinliyoruz nedir çekim yasası ve
reddediyoruz, faydalanmayı seçmiyoruz. Çünkü artık global dünya da herkes
nereye sürükleniyorsa biz de oraya sürüklenmeyi seçiyoruz. Para ve zengin olma hayallerini kuruyoruz.
Niye? Mutlu olmak için. Çünkü parası olanın derdi yok, faturaları ödeniyor ve
mutlu. Biz de öyle olmak istiyoruz. Ne istiyoruz? Para ve mutluluk. Zor
olduğuna inanarak, öf pöf ederek, sızlanarak, olanları kıskanarak, biz de yok
diye üzülerek yuvarlanıp gidiyoruz işte…
Sevgiden yoksunuz,
inançtan yoksunuz, şüphe içinde yüzüyoruz, sezgilerimizin düğmesini çoktan off
konumuna getirmişiz bile. Düş kurmak bize uzak, çözüm üretmektense sorun
yaratmayı tercih ediyoruz. Böylesi bir durumdayken bile üstümüze belli anlarda
beyaz bir örtü alıp olmadığımız şekle bürünmeye çalışıyoruz, maskelerin
yardımıyla. Bembeyaz kar tabakasına sığınıyoruz ve üstümüze kar yağıyor;
duygularımıza, düşüncelerimize. Donduruyor bizi; suratımızda donmuş bir maske
ile dolaşıyoruz. Sonra yağmur yağıyor, örtümüz eriyor, örtümüze çamur sıçrıyor
lekeleniyor ve makyajımız akıyor; kirleniyoruz. Her şeyimiz ortaya çıkıveriyor.
Bir de ne görelim? Hiçbir şeyimiz yokmuş aslında. Boşmuşuz…
Hak ettiğimize
inanalım, teşekkür edelim sahip olduklarımıza, düşleyelim, düşledikçe yaratalım,
yarattıkça mutlu olalım. Önce kendimizi sevelim ve takdir edelim çünkü ancak
böyle yaparsak bir başkasına verecek sevgimiz ve sunacak takdirimiz olur.
Kendini beğenmiş olmak ya da bencil olmak demek değildir kendini sevmek ve
takdir etmek; kendine saygı duymak demektir.
İmgeleyin, güvenin,
minnet duyun; içsel bağlantılarınızı ve içsel kalıplarınızı değiştirin. Ancak
böyle iç huzuruna ulaşırsınız. Dileklerinizi keşfedin, adlandırın onları, kendi
mutluluğunuzu yaratın. İç huzuru demek mutluluk demektir ve bunu parayla satın
alamazsınız; yaratabilirsiniz, keşfedebilirsiniz ancak. Kendi mutluluğunuzdan
sadece kendiniz sorumlusunuz, başkaları değil.
Değerinizi bilerek,
çekim yasasını kullanarak sevgiyle kalın,
Sy
Karın saflığ ve bizim duygularımız ne güzel örtüşmüş.İnanılmaz motive edici harika bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık....
YanıtlaSilSevgiler
Sulhan