Geçen hafta bir iki gün
rahatsızlandım ancak üstünde durmadım ve hayatıma devam ettim. Sadece boğazım
ağrıyordu ve ben de birkaç pastille olayı geçiştirdim. Spordan, orman
yürüyüşlerinden vazgeçmedim. Kendime enerji depoladım bir iki koca karı ilacı
hazırladım; sıcak suya, bal, limon, tarçın, karanfil derken; iyiydim ya, hem de
zımba gibiydim. Hiçbir sokak işimi aksatmadım, kurslarıma katıldım, yazılarımı
yazdım, ev işlerimi yoluna koydum, hatta kardan eve kapandığımız günlerde
arabaya atlayıp sokak hayvanlarını da besledim.
Tempomda hiçbir düşüş olmadı anlayacağınız, boğaz ağrısını es geçtim ve
hayatıma devam ettim. Oysa hafiften eklemlerim de ağrıyordu, halsizliğim de
vardı. Boğaz ağrım geçince iyileştim sandım. Beden ihmale gelmez, beden rahatsız olduğunu
belli eder ama dinleyen kim?
Hayatımda hasta olup
yattığım günler sayılıdır, bir elin beş parmağını geçmez. Çoğu zaman kimse
hasta olduğumu bile anlamaz, kendi kendime hastalanırım ve iyileşirim. Niye
hapşırıyorsun derler, soğuk almışım dediğimde bahçede ki ayrık otlarını temizlemekteyimdir,
ya da garajı düzenlemekteyimdir. Bazen hasta olduğum zamanlarda nadiren bir işi
reddettiğimde; biraz rahatsızım dediğim anlarda hep suçlayıcı bakışlarla
karşılaşmışımdır. Çünkü o an o işi yapmak istemediğim için yalan söylediğimi
düşünenler olmuştur. Çünkü ben sızlanmam, hasta olduğumu beyan etmem. Hiçbir işimi
aksatmadan yaptığım için de kimse hasta olduğumu algılayamaz. İzin vermem
zaten. Doğrusu ben olsam ben de bana yalancı derdim öyle durumlarda. Fişe
takılmış yeni üretim “android” misali programlandığım görevlerimi tamamlardım.
Dün öğleden sonra
başımda bir ağrı başladı, anlayamadım sebebini. Akşam biraz gözlerimi kapatıp sakince
bir köşede oturdum. Hoppala boğazımda bir acıma hissi de vardı. İçimde bir
üşüme hissi dolanmaktaydı, resmen üşüyordum canım, titriyordum daha doğrusu. En
iyisi erken yatayım yarın sabah yogaya gideceğim dedim. Ve erken yattım. Sabah
06.45 de kalkıp derhal duşa girdim. Çıktığımda kendimi çok iyi hissediyordum, giyindim
ve yogaya gittim. Yoga sonrası oradaki bir kişinin sorusuna cevap vermek için
ağzımı açtığımda bir ne duyayım? Sesimin rengi değişmiş, hem de ne değişmek.
Demek ki “aum” derken ders başında ve sonunda; duyduğum erkek sesi benimmiş.
Çok yakından gelmişti ve arka sıradaki erkek katılımcının ne gür sesi var diye
düşünmüştüm. Sesi benim kulağımın dibine kadar gelmişti çünkü. Ah akıllım o ses
bana aitmiş meğer.
Bedenime saygı
göstermeyi öğrendim sanıyordum, yanılmışım. Bedenimi dinlediğimi sanıyordum,
yanılmışım. Artık bedenimin geçen haftadan beri bana yavaşlamamı söylediğini
anladım. Nedense onun sesini duymazdan gelmiştim. Bu beden bize doğumdan
itibaren ölene kadar kullanmamız üzere tahsis edilmiş bir beden. Dolayısı ile
ona azami dikkatli davranmamız gerekiyor çünkü uzun süre birlikte olacaksak
yıpranmasını istemeyiz değil mi? İşte bu yüzden gün içinde yavaşlamak
gerekiyor. Yavaşlamayı beceremeyince; bakınız örnek Selcan’da olduğu gibi;
istemeseniz de yatmak zorunda kalıyorsunuz artık. Çünkü beden artık komutları
almıyor.
Yaptığımız iş her ne
olursa olsun, ister bedenen, ister zihnen çalışıyor olalım; beşer veya onar
dakikalık molalar vermemiz gerekiyor. Bu molaları verirken de tüm takılı
fişleri prizden çekmek ve zihnimizi boşaltmayı bilmek gerekiyor. Aksi takdirde
rölantiye alınmış bir motordan farkımız kalmaz. Tamamen stop edelim kendimizi. Gözlerimizi
kapatalım, kollarımızı gerelim, bacaklarımızı açalım, nefes alalım derin derin,
havayı içimize çekelim ve yaşadığımızı duyumsayalım. İşler hep devam eder,
birisi biter, birisi başlar; hayat devam ediyor çünkü bunu unutmayalım. Hayat
unutsa da bizim bir android olmadığımızı, biz hatırlatalım hayata; “Hey burada
bir insan var!”
Sevgili bedenim senden
özür diliyorum, bundan sonra seni dinlemek için fişlerimi çekip sana daha fazla
vakit ayıracağım. Seni o kadar benimsemişim ki ödünç aldığımı unutmuşum.
Sahibine iade ederken, arkamdan laf söylenmesini sevmem. Bu yüzden iyi
beslendiğim gibi, spor yaptığım ve seni dinç tuttuğum gibi; başka dileklerin de
olabileceğini göz önünde bulundurup seni dinlemek için de vakit ayırmaya özen
göstereceğim. Bunu hatırlamak için de fişlerimi çekeceğim, android kimliği
kenara koyacağım ve nefes alacağım. Nefes alınca insan ruhuma ulaşabileceğim ve
seni daha rahat duyabileceğim.
Sevgiyle ve nefesle
dinlemede kalın,
Sy
Bu yazıyı Çook begendım :)))
YanıtlaSilHarika.....Gerçekten sürekli full şarj dolaşmak nereye kadar:))
YanıtlaSil