6 Şubat 2012 Pazartesi

Ara sıra fişi çekmek lazım…


Geçen hafta bir iki gün rahatsızlandım ancak üstünde durmadım ve hayatıma devam ettim. Sadece boğazım ağrıyordu ve ben de birkaç pastille olayı geçiştirdim. Spordan, orman yürüyüşlerinden vazgeçmedim. Kendime enerji depoladım bir iki koca karı ilacı hazırladım; sıcak suya, bal, limon, tarçın, karanfil derken; iyiydim ya, hem de zımba gibiydim. Hiçbir sokak işimi aksatmadım, kurslarıma katıldım, yazılarımı yazdım, ev işlerimi yoluna koydum, hatta kardan eve kapandığımız günlerde arabaya atlayıp sokak hayvanlarını da besledim.  Tempomda hiçbir düşüş olmadı anlayacağınız, boğaz ağrısını es geçtim ve hayatıma devam ettim. Oysa hafiften eklemlerim de ağrıyordu, halsizliğim de vardı. Boğaz ağrım geçince iyileştim sandım.  Beden ihmale gelmez, beden rahatsız olduğunu belli eder ama dinleyen kim?

Hayatımda hasta olup yattığım günler sayılıdır, bir elin beş parmağını geçmez. Çoğu zaman kimse hasta olduğumu bile anlamaz, kendi kendime hastalanırım ve iyileşirim. Niye hapşırıyorsun derler, soğuk almışım dediğimde bahçede ki ayrık otlarını temizlemekteyimdir, ya da garajı düzenlemekteyimdir. Bazen hasta olduğum zamanlarda nadiren bir işi reddettiğimde; biraz rahatsızım dediğim anlarda hep suçlayıcı bakışlarla karşılaşmışımdır. Çünkü o an o işi yapmak istemediğim için yalan söylediğimi düşünenler olmuştur. Çünkü ben sızlanmam, hasta olduğumu beyan etmem. Hiçbir işimi aksatmadan yaptığım için de kimse hasta olduğumu algılayamaz. İzin vermem zaten. Doğrusu ben olsam ben de bana yalancı derdim öyle durumlarda. Fişe takılmış yeni üretim “android” misali programlandığım görevlerimi tamamlardım.

Dün öğleden sonra başımda bir ağrı başladı, anlayamadım sebebini. Akşam biraz gözlerimi kapatıp sakince bir köşede oturdum. Hoppala boğazımda bir acıma hissi de vardı. İçimde bir üşüme hissi dolanmaktaydı, resmen üşüyordum canım, titriyordum daha doğrusu. En iyisi erken yatayım yarın sabah yogaya gideceğim dedim. Ve erken yattım. Sabah 06.45 de kalkıp derhal duşa girdim. Çıktığımda kendimi çok iyi hissediyordum, giyindim ve yogaya gittim. Yoga sonrası oradaki bir kişinin sorusuna cevap vermek için ağzımı açtığımda bir ne duyayım? Sesimin rengi değişmiş, hem de ne değişmek. Demek ki “aum” derken ders başında ve sonunda; duyduğum erkek sesi benimmiş. Çok yakından gelmişti ve arka sıradaki erkek katılımcının ne gür sesi var diye düşünmüştüm. Sesi benim kulağımın dibine kadar gelmişti çünkü. Ah akıllım o ses bana aitmiş meğer.

Bedenime saygı göstermeyi öğrendim sanıyordum, yanılmışım. Bedenimi dinlediğimi sanıyordum, yanılmışım. Artık bedenimin geçen haftadan beri bana yavaşlamamı söylediğini anladım. Nedense onun sesini duymazdan gelmiştim. Bu beden bize doğumdan itibaren ölene kadar kullanmamız üzere tahsis edilmiş bir beden. Dolayısı ile ona azami dikkatli davranmamız gerekiyor çünkü uzun süre birlikte olacaksak yıpranmasını istemeyiz değil mi? İşte bu yüzden gün içinde yavaşlamak gerekiyor. Yavaşlamayı beceremeyince; bakınız örnek Selcan’da olduğu gibi; istemeseniz de yatmak zorunda kalıyorsunuz artık. Çünkü beden artık komutları almıyor.

Yaptığımız iş her ne olursa olsun, ister bedenen, ister zihnen çalışıyor olalım; beşer veya onar dakikalık molalar vermemiz gerekiyor. Bu molaları verirken de tüm takılı fişleri prizden çekmek ve zihnimizi boşaltmayı bilmek gerekiyor. Aksi takdirde rölantiye alınmış bir motordan farkımız kalmaz. Tamamen stop edelim kendimizi. Gözlerimizi kapatalım, kollarımızı gerelim, bacaklarımızı açalım, nefes alalım derin derin, havayı içimize çekelim ve yaşadığımızı duyumsayalım. İşler hep devam eder, birisi biter, birisi başlar; hayat devam ediyor çünkü bunu unutmayalım. Hayat unutsa da bizim bir android olmadığımızı, biz hatırlatalım hayata; “Hey burada bir insan var!”

Sevgili bedenim senden özür diliyorum, bundan sonra seni dinlemek için fişlerimi çekip sana daha fazla vakit ayıracağım. Seni o kadar benimsemişim ki ödünç aldığımı unutmuşum. Sahibine iade ederken, arkamdan laf söylenmesini sevmem. Bu yüzden iyi beslendiğim gibi, spor yaptığım ve seni dinç tuttuğum gibi; başka dileklerin de olabileceğini göz önünde bulundurup seni dinlemek için de vakit ayırmaya özen göstereceğim. Bunu hatırlamak için de fişlerimi çekeceğim, android kimliği kenara koyacağım ve nefes alacağım. Nefes alınca insan ruhuma ulaşabileceğim ve seni daha rahat duyabileceğim.

Sevgiyle ve nefesle dinlemede kalın,

Sy

2 yorum :

  1. Bu yazıyı Çook begendım :)))

    YanıtlaSil
  2. Harika.....Gerçekten sürekli full şarj dolaşmak nereye kadar:))

    YanıtlaSil