30 Eylül 2012 Pazar

Konuşmamız gerek

Hollywood filmi izleyenler bilir. O filmlerde kahramanlar en olmadık an ’da bile konuşurlar. Diğeri de dinler ve sorun çözülür. Bu filmlerin en can alıcı cümlesi “Konuşmamız gerek” tir.  Ve konuşurlar da en kısa zamanda. Oysa gerçek hayatta böyle midir? Konuşmak sorunları çözmekten ziyade daha da arttırmaya yarayan en etkili etkenlerden biri oldu son günlerde. Genellikle de sonu tatsız bitiyor bu konuşmaların. Sorunlar çözülmediği gibi artıyor da. Eskiden ne zaman bu filmlerden izlesem ve sonrasında sorunum olan kişiye ‘Bu konuyu konuşmamız gerekiyor ‘desem aldığım cevaplar hiç de memnun edici olmamıştı.  Konuşmak istediğim sorun bir kenarda kaldığı gibi, o sorun daha nerelere bağlanmıştı inanılır gibi değildi doğrusu. En sonunda kendime hep şu soruyu sorardım: “ Bu mevzuya nasıl geldik biz? Asıl sorum neydi benim? Ben ne konuşuyordum?”

Bence durmadan konuşmak doğru değil. Keza biriktirip konuşmak da.  Üstelik bazen her şeyi dürüstçe ve açıkça ortaya koyduğumuzda da sorunlar çözülmüyor. Karşımızdaki kişi bu açıklığı ve dürüstlüğü kaldıramayabiliyor. Her sorunda empati yaptığımızda her meseleyi de çözemiyoruz. Salt dinlemek başarılı olunan bir alan ancak dinlemeyi de bilmek gerekiyor. Nasıl konuşmak gerekiyor o zaman? 3 düşünüp 1’ mi konuşacağız? Yoksa konuşmadan önce sessizce 10’ a kadar sayacağız mı her seferinde? Ortam gerilimli ise konuşmak ve düşünmek eylemleri rahatça nasıl uygulanabilir ki? Tartışırken insanın aklına hiç iyi şey gelmez ne hikmetse! Olay bittikten saatler sonra içimde patlayan yığınlarca düşünce olmuştur benim her zaman. Ne yapacağım? Nasıl konuşacağım? Susmak bir çözüm mü?

İnsanlar birbirini yeterince iyi anlayamadığı zaman karmaşa oluşuyor. Sonrasında da ayak diremeler baş gösteriyor. “Senin söylediğin doğru değil, ben haklıyım “ cümleleri sıkça sarf edilir etrafımızda duyarız. Bazen olaylar çabucak tatlıya bağlanır çünkü taraflar yanlış anlaşılmayı fark ederler. Konuşurlar, anlatırlar dertlerini ve asgari müşterekte buluşulur. Önemli olan konuşmaya başlanıldığında ne istediğinizi, ne anlatmaya çalıştığınızı net olarak ortaya koyabilmektir bana kalırsa. Sonrasında da karşınızdakine bir nefeslik süre vermelisiniz ki durumunu gözden geçirsin ve direnme baş göstermesin. Yanlış anlaşılmalar oluşmasın.

Konuşurken tarafların kendi düşüncelerini bir diğerine dayatmaya çalışmaları yaygın bir davranıştır. Ancak sorunları gidermez. O kişinin düşüncelerini alt etmeye çalışmak, o kişiyi alt etmeye çalışmakla aynı şeydir bana göre. Eğri ya da doğru, istediği şekilde düşünmeye hakkı vardır herkesin. Saygı duymak gerekir. O kişinin kelimelerini, düşüncelerini, duygularını göz ardı etmeden tekrar gerisin geri kendisine sunabilir ve bu konuda düşüncesini veya tepkisini gözden geçirmesini sağlayabilirsiniz. Evet, katılıyorum ‘Hayır ben haklıyım’ demekten daha fazla zaman ve çaba gerektiren bir yöntem ancak faydalı oluyor inanın.

Bir de o kişinin söylediklerinize ne tepki vereceğini anlamak da önemli bir ayrıntıdır bana kalırsa. Birbirini iyi tanıyan kişilerin konuşmalarında bu tepkileri ölçebilmek, birbirini iyi tanımayanlarınkinden daha kolaydır. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini aşağı yukarı kestirebildiğiniz kişilerle konuşurken siz de nereye kadar gidebileceğinizi bilebilirsiniz. Karşınızdaki kişi sizin için kapalı kutu ise daha da dikkatli olmak gerekiyor. Genelde önyargılarla hareket ederiz. Bilinçaltımız harekete geçer çoğunlukla dilimizden önce. Böylece meseleler büyür. Bu yüzden açık fikirli olarak dinlemek gerekir karşımızdaki insanı. Ardından da ne istediğimizi net ortaya koyabilmeliyiz çünkü her ne kadar kapalı kutu da olsalar, mutlaka bir açık vardır her zaman. Duygusal tuzaklara yakalanmadan o noktaya ulaşmak gerekir.

Son birkaç senedir kitaplar yayınladım, yazılar yazıyorum elimden geldiğince. Bazen bir çok kişiye hitap ediyor, bazen de belli kişilere. Ara sıra çok şaşırtan, mutlu eden tepkiler alıyorum ara sıra da üzmeye çalışan. Ben konuşma üslubumun kişisel almayan, yargılamayan ve saygılı olmasına gayret ediyorum. Yazılarımda da bu üslubu ve davranışı esas alıyorum. En önemlisi de ben hep şunu söylüyorum kendi kendime: “Birbirimizi daha iyi anlasaydık, ortada mesele kalmazdı. Ben kimseyi bir şeye ikna etmeye çalışmıyorum sadece kendimi düzeltmeye ve olmam gereken hal her ne ise ona ulaşmaya çabalıyorum.” Herkesi tanımıyorum, çoğunluk kapalı kutu oluyor. Yazdığım zaman bu ayrıntıyı aklımdan çıkarmıyorum. Tepkilere bakıyorum, kutuları açmakta fayda sağlıyor. Çok işe yarıyor. Meseleler azalıyor. Konuşmalar artıyor. Dinlemeler keyif veriyor. 

Sabırla davranarak, önyargılarından arınmış, öz iradesi ve farkındalığı ile olayları çözebilen çok az insan vardır ne yazık ki. Hiçbir şeyi kişisel almadan olaylara yaklaşan, değişik bakış açısına sahip biri olmak zor mudur? Değildir bana kalırsa çünkü insan isterse yapar. Bu güç ve yetenek insanda vardır. Hatırlaması yeterli olur. Yoksa da kazanabilir bu davranış şeklini. Boşuna dememiş Atalarımız  “Zararın neresinden dönülse kardır” diye…

Sevgiyle kalın,

Sy

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder