17 Eylül 2012 Pazartesi

Çocuk ve alabildiği kadarı ve eğitim…


Sabah bir dostumla konuşuyordum. Karşılıklı nostalji yaptık, çocuklarımızın okul hayatıyla ilgili. Nasıl da birbirimizi arar, “Yeni dönem hayırlı olsun” derdik. Bizim çocuklarımız yolunu buldu, devam ediyorlar… Darısı sizlerin başına… Oğlumun ve kızının okul hayatı boyunca- üniversite de dahil- birlikte geçirdiğimiz yılları konuştuk. Şimdi baktığımda anlamsız debelenmeler ile geçirdiğimiz yıllarmış o yıllar. Çocuklar debelenmiş, biz ayrı yerde debelenmişiz. Sahi niye yapmışız acaba?

Debelenmek derken gerçek anlamda söylüyorum bu kelimeyi. Ne yaptığımızı bilmeden, söylenenleri dinlemişiz ve her ne konulmuşsa önümüze eğitim adına kabullenmişiz bir süre, çocuklarımız için.  Sonra çocuklarımızın bizi yönlendirmesi ile doğru sulara yelken açmışız. Evet, çocuklarımız buldu doğru yolu biz ebeveynler değil. Oldukça da zorlandılar açıkçası. Bakış açıları, istekleri, yaptıkları farklı olan çocuklardı bunlar. Ne istediklerini biliyorlardı. Bize kalan şey yollarında durmamaktı. O zamanlar net algılamamıştık yoldan çekilmemiz gerektiğini. Sonrasında fark etmiştik bu çocukların her ne istiyorlarsa yapacaklarını. Kendi istedikleri zaman ve yerde, hazır olduklarında… Bugün ise fazlasıyla net görebiliyoruz artık. Çocuklar ne istediğini bilir, ne zaman alması gerektiğini bilir ve ne kadar alabiliyorsa o kadarını alırlar. Zorlamamak gerekiyor. Çocuklar biliyorlar. Bu süreç ebeveyn ve çocukların birlikte keşfetmeleri gereken bir süreç bana kalırsa…

Geçenlerde bir yerlerde konuşmalar çalındı kulağıma. İki hanım çocuklarını hangi okula vermeleri gerektiği hakkında konuşmaktaydılar. Bu okul iyi, şu daha iyi, üniversite başarısı yüksek, yabancı dil eğitimi daha iyi, parası daha makul… Alfabenin her harfinin adını verdiği meşhur sınavları geçmişti bu çocuklar. İlkokul, sekiz yıllık eğitim- şimdi ise dört ve katlarından oluşan bir sistem var- ve sonrasında ortaya çıkan meşhur harfler topluluğu ile test edilen çocuklardı bunlar. İki anne konuşmaktaydı bu çocuklar için. Kendi yaptıkları araştırmalardan bahsederken, çocukları şu ana kadar eğiten herhangi bir uzmanın yönlendirmesi yoktu, mevzuların arasında. Çocukların ne istediği de yoktu bu konuşmalarda… Ortaokulda – benim zamanımda adı ortaokuldu şimdi hangi dördün nesi tam çıkaramadım-yapılan sınavlara sokmuşlar evlatlarını ve kazandıkları yerleri karşılaştırmaktaydılar. Sınav sonuçları değerlendirilirken çocuğun adı yoktu bu konuşmada… Çocuklarının bireysel becerilerini ve ilgi alanlarını, bireysel öğrenme hızlarını ve karakter özelliklerini konuşmuyordu bu anneler. Alınan sınav sonuçlarına göre okul seçme aşamasındaydılar. 

Eğitim sistemini çocuktan yola çıkarak kurmak gerektiğine inananlardanım. Doğrusu bu bana göre. Mevcut sistem uyum sağlamayanı dışlamak üzerine kurulmuş. Oysa dışlanacak çocuk yok ki… Öğrenmek isteyen çocuk var... Sisteminde bu isteğe uygun olması gerekiyor. Çocuğu neden sisteme uydurmaya çalışalım ki…

Her çocuğun bir öğrenme, alma, uygulama süreci vardır, içseldir bu süreç. Dışarıdaki mevcut sisteme uymayabilir. O zaman bu çocuk neden sistem dışına itilir ki? Neden bu çocuğa çeşitli sıfatlar yakıştırılır ki? Neden zekâsı kategorilere ayrılır ki? Neden ilaç verilmesi önerilir ki? Bu düşünce, yaklaşım ve uygulamalar, mevcut eğitim ve öğretim sistemine çocuğu uydurmak adına; çocukta doğuştan var olan kişisel sistemin; kapatılması, köreltilmesi, yok edilmesinden başka bir şey değildir bana göre… Çünkü her çocuk açık algıyla doğar. O algıları kapatan bizleriz bu eğitim sistemleri ile…

Ebeveyn olarak görevimiz çocuklarımızı -biz olmadan veya bize rağmen - ayakta durabilecek öz güvenle yetiştirmektir. Eğitimin amacı da bu konuda bizi desteklemek olmalıdır. Çocuklarımız kendi başlarına dimdik durabilmelidir. Bağımsız bireyler olmaları için teşvik edilmeliler. Amacımız onların her birinde güçlü bir kişilik ve öz denetim oluşturmak olmalıdır... Keyifle öğrenmeli, bütüne ve kendilerine hayrı olacak alanlarda yer almalılar. Sevgiyle, huzurla dolmalı çocuklar. Çocuklarımız özel çocuklar. Ne istediğini bilen çocuklar. Tek ihtiyaçları olan şey ise bizlerin bunu görebilmesidir bana göre… Gördüğümüz takdirde çocuklar kendi yollarında daha rahat yürüyebilirler. Yolu açmak gerekiyor…

 “Öğrenmek bir yük değil, zevktir “ demiş Maria Montessori. Tüm kalbimle katılıyorum ve öyle olmasını umuyorum tüm çocuklarımız adına… Ebeveynlerin, çocukların yeni eğitim yılı ışık dolsun, aydınlansın…

Sevgiyle kalın,

Sy

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder