1 Temmuz 2012 Pazar

2012 İtalya Gezisi 4




Napoli’deyiz. Campania Bölgesi’nin Başkenti olan Napoli sanki yüzyıllara meydan okurmuş gibi hala dimdik karşımda. Depremler bu şehri her seferinde yıkmış. 1980 yılındaki son depremden sonra restorasyon çalışmaları ise hala devam ediyor. Saray, kilise ve diğer tarihi binalarda bitmeyen bir tadilat söz konusu diyor damat.

Karmakarışık bir kent, renkli, yaşayan ve her an her dakika ne olacağını kestiremediğiniz izlenimi veriyor. Buraya öğle güneşinin ülkesi denirmiş: Mezzogiorno. Mafya kaynaklı suçlar, aşırı hareketlilik insanların gözünü korkutsa da antik dünyanın izlerini sürebileceğiniz bir şehir burası. Arabada olduğumuz her dakika sağa veya sola doğru çekiyordum kendimi. Elimde değildi. Hatta bir ara ayaklarımı dahi toplayıp büzüldüğümü hatırlıyorum. İnanılmaz araba kullanıyorlar. Her an “içinizden geçip” yola devam edecekler havasında sürüyorlar altlarındaki çarpık çurpuk arabaları ve motosikletleri. Taşıt araçlarının tamamı vuruk, çizik içinde. Sağlam araba görmedim desem yeridir. Bu garip kullanışlarına bir de kendilerine özgü el, kol hareketleri ile normalin üzerindeki bir ses tonu ile konuşmalarını eklerseniz eğer, kendimi sabahtan akşama arabada olduğum zamanlarda hiç güvende hissetmedim. Her şeye rağmen eğlenceliydi çünkü çocukluğumdaki lunaparklar ve çarpışan arabalar geldi aklıma. İtalya’yı seviyorum…

Bu şehirde yok yok; saraylar, manastırlar, kiliseler; bunların hepsi neredeyse şehir merkezinde toparlanmış gibi. Avrupa şehirlerinin çoğunda göremeyeceğiniz kadar dilenciler var etrafta. Oldukça dağınık ve kirli görüntüsüne rağmen ben karman çorman olan bu şehri sevdim. Bir sonraki gidişimde bir iki gün kalarak ve yürüyerek tüm şehri gezmeyi planlıyorum. Ara sokaklarda bile karşınıza saray çıkabiliyor. Ayrıca sokaklarda balkonlara asılmış kurutulan ıslak çamaşırların arasından bir tarihi binaya girmek, gezmek eğlenceli olabilir. Meydanlarda küçük tezgâhlar var adım başı satıcılar var. Bizim damat Centro Storico’yu( eski şehir merkezi) gezdirdi bize. Diğer birçok yeri pas geçtik çünkü vaktimiz yoktu. Öğlen tatilleri yaklaşıyordu. Yemek yiyip sonra Pompei’yi gezmeye gidecektik. Bu arada sıcaklık 39 dereceydi. Napoli’yi yürüyerek gezme planımı bir sonraki gelişime, daha serin bir zamana erteledim.

Birçok filme konu olmuş Napoli’deki son durağımız – Pompei’ye yola çıkmadan önce-  Pizza yemek oldu. Buranın pizzalarının kenarları oldukça kalın, orta kısımları ise tek yaprak yufka inceliğinde. Bazı yerlerde pizzaları kağıt helva kadar ince yapıyorlarmış. Bize servis edilen ise klasik Napoli pizzası yani Margherita oldu. Kalın kenarlı bol domates soslu ve peynirli, ortası ise kesilemeyecek kadar ince, yerken ağzınızda dağılıyor. Burası bu pizzanın doğduğu yermiş bizim damadın aktardığına göre. Beyaz mozarella peyniri, kırmızı domates sosu, yeşil renkli fesleğeni ile İtalyan bayrağı ile özdeşleşmiş bir pizza yedim anlayacağınız. Bu arada bufalo sütünden yapılmış mozarella peynirinin ve yeşil zeytinlerinin lezzetini anlatamam. Zaten İtalya’nın güneyinde ki zeytinler ve zeytinyağları çok ama çok lezzetli. Birde bufalo sütünden olan mozarella inek sütünden olana kıyasla daha lezzetli geldi. Bilemiyorum aslında galiba her İtalya seyahatinde olduğum gibi oburluğum tuttuğu için her şey bana lezzetli gelmiş olabilir. Paragraf boyunca kullandığım ‘lezzetli’ kelimesini sayarsanız eğer ne demek istediğimi daha net ortaya koyabilirim sanırım: “Evet ben İtalya’da yemek yerken kendimden geçiyorum.” Bunun tescillenmesi için de paragraftaki lezzetli kelimelerini düzeltmeden yerlerinde bırakıyorum. Pizzeria Brandi diye bir pizzacıda İngiltere Kraliçesi Margherite’in ziyareti onuruna yapılan bir pizzaymış Margherita. Bu yüzden kraliçenin adı aile anılıyormuş. Bu restoran hala hizmet veriyor eğer uğramak isterseniz. Yemekten önce Galleria Umberto’ya uğradık. Buranın havası Milano ve Paris’i andırıyordu biraz. Sokakta harika yaşlı bir teyze şarkı söyleyenlere eşlik edip dans ediyordu. Onu büyük bir keyifle izledim. Resimledim de galiba.

Kahvelerimizi içtikten sonra arabaya doluştuk ve Pompei’ye doğru yola çıktık. Sıcağın ve pizzanın etkisiyle olsa gerek, gözlerimi kapattım. Pompei sokaklarında dolaşıyordum ve aniden Spartaküs çıkıverdi karşıma. Cappua’dan gelmişlerdi ve yanında Dottore vardı, “Bizi izle” diye işaret ediyorlardı karanlıklar içinde kim olduğunu göremediğim birine. Kolumun sarsılmasıyla gözümü açtım, Pompei’ye gelmişiz. Arabadan inerken etrafıma dikkatle bakındım ancak Spartaküs gitmişti. Şimdilik…

Yerel rehberimiz eşliğinde şehre giriş yaptık ve büyülenmişçesine dolaştım. Ne kadar sürdü bilmiyorum bu gezimiz. Ancak bir müddet sonra etrafımdaki sesler gittikçe yavaşladı, yavaşladı ve yok oldu. Ben Pompei sokaklarında bir başıma gezerken zaman içinde donmuş olan bu kent beni içine çekti ve nerelere gittim ben bile anlayamadım. Kalıntıların arasında kah evlere konuk oldum Romalı asilzadeler ile yemek yedim, kah hastanesinde dolaştım yaralılara yardım ettim, kah esnafların arasında alışveriş yaptım. Genelevlerinin kapılarından kimseye gözükmeden geçtim, pencerelerinden içeriye baktım. Yerdeki parke taşlarına çizilmiş olan şekillere bakarak yolumu buldum ve ilerledim bu eski şehirde. İS 79 yılında patlayan ve şehri yok eden Vezüv Yanardağına kadar gidip geldim zihnimde. Etrafımda gördüklerimden etkilenerek, ürpererek gezime devam ettim. Yok olmamış fresklere, avlulara, mutfaklara girdim. Pazar yerinde dolaştım, çeşmelerinden su içtim, sokaklardaki köpeklerini resimledim, Apollon Tapınağında dolaştım. Amfiteatr’ın üst basamaklarına çıkıp şehre baktım. Büyülendim…

Kazılardan çıkartılan eşyaların bir bölümü burada büyük bir bölümü ise Napoli’deki Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyormuş. O müzeyi gezmeyi de not ettim kafama bir yerlere. Gelecek sefer yapılacaklar listesine. Ölen insanların bir kısmının sergilendiği bölümleri gezerken çok etkilendim. İnsan bedenlerinde oluşmuş olan boşluklara alçı kalıplar döküp o anki durumlarına ulaşmışlar. Patlama sonrası gelen lav ve küller esnasında halk her ne yapıyor ise o halde katılaşıp kalmış. Koskoca bir şehrin ve insanların küller ve lavlar tarafından yutulmasının nasıl dehşet verici olduğunu kafamdan atmaya çalışarak gezimi tamamladım. Yaklaşık 3 saatten biraz fazla sürmüştü bu gezi ve bu sebeple Vezüv Yanardağını, 7 km uzaklıkta bulunan Herculaneum’u göremeyecektik. Bu yerleri gezmeyi de yapılacaklar listeme ekleyerek arabaya bindim ve yol boyu Bari’ye giderken Pompei’yi imgelemeye devam ettim.

Saat 23.00 civarı eve vardık. Konuşarak ve kahve içerek kafamdakileri dağıtmak istemedim ve doğruca yatmaya gittim. Hala orada olmak istiyordum çünkü…

Sevgiyle kalın,

Sy


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder