Duygular mekanlarla birleşir ve ikisi birlikte insanla bütünleşir. Daha sonra insanın bilinçaltıyla bir güzel çırpılır, karıştırılır. Ortaya yanardönerli bir meyve tabağı geliverir. Sevinçle tadına bakarsın, görüntüsü harikadır tabağın. Benim çocukluğumda gazinolar vardı. O kültürün bir parçasıydı bu alevli tabaklar. Ben önce korkardım acaba meyveler ağzımı yakar mı diye. Ateş var ya, çocukluk işte. Sonra dalardım tabağa. Ne alevi görürdüm, ne sıcağı düşünürdüm. Meyvelerin cazibesine kapılırdım. İlk başta zannederdim ki bugüne kadar hiç tatmadığım lezzette meyveleri yiyorum. Yedikçe anlardım muz aynı muz, mandalina bildiğin mandalina, portakal aynı pörsümüş portakal, elma aynı elma sert, sulu…
Zaman içinde kodlanmışların üzerine yeni kodlar yazılmaya başlar. Yeni yazılımlar oluşur. Her ne olursa olsun, olacak olan start alır ve yaşamaya başlarsın. Yaşarsın, deneyimlersin. Yeni yazılımlar ilave edersin mevcut kodlamaların üzerine. Bellek dediğinin esaretinde gidip gelirsin bir sağa bir sola. An gelir an’ı deneyimlersin, an gelir geçmişin içinde dolaşırsın ve çaktırmadan geleceğe bir göz atmak istersin. Hayatında fedakarlıklar yer almaya başlar. Kendininkilerden ziyade başkalarına ait yargılar, öfkeler, hırslar arasında nefes almaya çalışırsın. Kalmayı seçersen değiştirmek üzere, sıkışırsın orada. Lakin bazen de hoşuna gider sıkışıp kalmak. Bezen de çıkıp gidersin oradan. Bazen de tilki misali dönüp dolaşır dönersin kürkçü dükkanına…
Bir gün aynadan biri bakar sana ve “Kötü görünüyorsun” der. Kendine gelirsin. Bakarsın ışıklar yanıp sönüyor. Oturup yeni bir yol haritası çıkartırsın. Eşlik edenin de olur, köstek olanında. Bazen yılıp vaz geçersin yeniyi oluşturmaya çabalamaktan bazen de keçi gibi inat edersin, direnirsin her şeye, herkese. Yola devam dersin. Kim kazanacak diye merak edersin, anketler yaparsın. İyi haberleri alırsın, kötüleri pas geçersin. Çoğu kişi seni anlamaz sen de çoğunu anlamazsın zaten. Boş verirsin. Kendin gibi olanları bulmak ve onlarla olmak istersin. Sonra gün gelir durulur ortalık. Tepki vermezsin. Her şeye açıklama bulmaktan vaz geçersin. Olduğu gibi olanı kabullenirsin. Rahatlarsın. Sadece sen olmuşsundur. Sen ve sana ait sorumlulukların vardır artık. Fazlalıkları yol kenarına bırakıp yola devam edersin. Makul bir hızla, radara yakalanmadan, şeridi ortalamadan, yolda kalmaya devam edersin…
Düşüncelerin, eylemlerin hepsi sana aittir artık; sonuçları da tabii ki. Günahıyla, sevabıyla sen oluşmaktasındır. İyi hissedersin. İyisindir. Bunu yaymayı hedeflersin, paylaşmayı istersin. Güzel bir şey çünkü bu ulaştığın şey, her ne ise artık. Başkalarının deyişiyle ‘etliye sütlüye karışmadan’ yaşarsın. Bir önemi var mı böyle düşünmelerinin? Artık yok. “Merhaba” dersin sana ve dünyaya. Sarılırsın yaşama, kendine. “Her şey daha iyiye daha güzele” derler ya, sense gülersin “İyi nedir ki; güzel nasıldır ki?” diye sorarsın kendine. “Gerek yok ki tanımlamalara, etiketlere” diye düşünürsün. İyi de edersin. Hepimizin inişleri, çıkışları vardır. Önemli olan kendini tanıman ve yolunu bulmandır. Yoluna devam edersin.
Bu hayat benim. Bu benim seçtiğim yaşam. Bu benim yeni oluşturduğum ben. İçten ve dıştan aynı, bir…
Sevgiyle kalın,
Sy