Doğru bir çizgi
üzerinde bulunma durumu demekmiş hizaya gelmek. Her şeyi hizada tutmaya
çalışmak ise fenadır; bilirim, çünkü bir zamanlar öyleydim. Her şeyin bir başı,
bir sonu, bir ortası, bir çizgisi, bir döngüsü, bir sunumu ve derken zihinsel
olarak kafayı yemiş ancak fiziksel olarak müthiş gözüktüğüm zamanlardı o
zamanlar. Zihnim her daim tetikteydi.
Meydana gelecek en ufak bir sapmayı hizaya getirmek üzere eğitimliydi. Oldukça
çevik ve hızlı iş görme yeteneğim de olduğu için hazır kıta bedenim zihnimin
her daim emrine amadeydi. Dünyayı kontrol edemeyebilirdim ancak kendi dünyamı
fır döndürüp bir tur da bindirirdim. Her şey hizaya gelmeliydi, her şey…
Peki, amacım neydi
benim? Her şeyi hizada tutarak ne yapmaya çalışıyordum? Hayatımı düzene
sokuyordum herhalde. Olabilir mi?
Dolaplarım düzenli, evim düzenli, bahçem düzenli, terasım düzenli, ailem
düzenli, arabam düzenli, sokağım düzenli; hatta yetinmeyip su ve gazete
getirenleri bile hizaya soktum diyebilirim. Ekmek ve gazete kapıdaki sepete düzgünce
bırakılacak, kirli su bidonu getirilmeyecek, kapı görevlisi her geçişte değil
toplu olarak mektupları teslim edecek… Hayatıma bir düzen hâkimdi dolayısıyla
her şeyim hizadaydı…
Aslında yapmaya
çalıştığım ve başaramadığım şey oldukça açıktı. “3D” hizalaması yapmaya gayret
sarf ediyordum. İçten içe… Yani duygu, düşünce ve davranışlarımı aynı hizada
tutmaktı amacım. Böylece her şey tam olacaktı o zaman. Tabii ki olmuyordu,
çünkü olamıyordu. Her şey de bir düzen hakimken duygularımda fırtınalar
kopuyordu, düşüncelerim almış başını başka bir kulvarda koşuyordu. Kopuk
kopuktu her şey birbirinden. Etrafımdaki
el attığım her şey tertemiz, berraktı; parlıyordu. Oysa iç dünyam bulanıktı…
Her duygumu, her düşüncemi içimde yaşıyordum. Üzüntüm, hiddetim, alındığım
noktalar, küsmelerim, göz yaşlarım her şey içimde olup bitiyordu. Dışarıda ise
bir hijyen ve düzen hakimdi; gözle görülür olan kısımda. Duygularıma ne ben
erişebiliyordum ne de bir başkası; içsel bir tıkanıklık vardı bende…
Herkesle empati
kurabiliyordum. Bunu kendimde denemeye karar verdim. Kendime empati yaptım.
Lazım olan hizanın dışta değil içte olması gerektiğine karar verdim. Mantıken
içteki dışa da yansımıyor muydu zaten? Kendime ait derinde kalmış tortularımı
temizleyip akıtırsam, yol açılacak ve akış başlayacaktı. Ben de bunu yapabilmek
için duygularıma kulak verdim. Hürmetle duyumsadım onları. Yumuşadılar ve
açıldılar. Açılınca düşünceye dönüştüler. Dönüşen düşünceler berraktı ve net
anlaşılıyordu. Bu önemli bir keşif olmuştu benim için; içselin dışa aktarımını
sevmiştim. Çünkü tamamen beni yansıtıyordu, özeldi, kişiseldi.
Böylece durmadan dönüp
durduğum hizaya gelmek takıntımdan yavaş yavaş uzaklaştım. Bıraktım. Her şey
olması gereken zamanda olmaya ve hizaya kendiliğinden gelmeye başladı. Ben de
fark ettim ki, içimdeki duygularım, düşüncelerim ve davranışlarımın hepsi içtimaya
çıkar gibi sıralanmışlar. Kendilerince hizaya girmişler ve bana selam
durmaktalar. Ben de selamlıyorum onları tüm saygım ve sevgimle. Bir sonraki
içtimaya kadar esenlikler diliyorum, kendime, etrafıma, her şeye…
Sevgiyle ve 3D
hizalamasında kalın,
Sy